Yıl 1993. Sıradan bir Noel günü. Karla kaplanmış Almanya’nın başkenti Berlin’de sakin bir akşam. Ailesi ile beraber Almanya’ya yerleşmiş olan Richard bir ses duydu televizyondan. Babasının en son açık bıraktığı kanaldan e4 e5 Ac6 gibi sesler duyuyordu. Hiçbir şey olmadığını düşündü. Babasının izlediği kanallar genellikle büyük insanların anlayacağı şakalarla doluydu. Herhalde açık kalan komedi programında insanlar önce bir harf sonra sayı söylüyordu. Fakat bu babasının izlediği komedi kanallarına benzemiyordu. İki tane “oyuncu” denilen insan bir tahtaya konsantre olmuş, bir şey düşünüyordu. Her 20 saniyede bir düşündükten sonra tahtada duran siyah ve beyaz kukla gibi görünen şeyleri çapraz, düz, L şeklinde hareket ettiriyorlardı. Richard bu durumu çok merak etmişti. Tahtada bulunan kuklaların birbirinden farklı olduğunu, fakat kimisinden 2 tane, kimisinden 1 tane, kimisinden de 8 tane olduğunu fark etmişti. Her kukla oynatıldığında, sunucular “Kg5 hamlesini yaparak rakibin Vg5 hamlesini engelledi!” tarzı şeyler diyordu. Richard bu durumu çok merak etti. Babasına sormak istedi. Hızlıca babasının yanına gitti ve “Baba televizyonda açık olan şey nedir?” diye sordu. Babası Richard’a “Oğlum senin kafanın basacağı şeyler değil onlar. Satranç adındaki bir akıl oyunu.” Diyerek sertçe bir çıkış yaptı. Richard “Satranç” kelimesini duyduğunda bilemedi ne yapacağını. Programı açarak izlemeye başladı.
Ertesi gün bunu araştırmaya çalıştı. Kütüphaneye gitmek için izin istedi babasından. Satranç ansiklopedilerine bakacak, satrancı öğrenmeye çalışacaktı. Bir kitabı açtı ve okumaya başladı. Kitaptan çok bir şey anlayamasa da yine ona çok ilginç gelmişti.
Hayat Richard için güzel ilerliyordu. Satrancı araştırıyor, okuyordu. Okulunda başarılı akıllı bir çocuktu. Fakat bir gün çok kötü bir şey geldi başına. Okulda iken babasının ciddi bir hastalığa yakalandığını duydu. Richard çok büyük bir telaş içerisindeydi. Zaten annesi o 2 yaşındayken vefat etmişti, birde babasını kaybedemezdi. Richard korku üzüntü gözyaşları içinde okuldan çıktı. Fakat aklında bir düşünce vardı. Kim bakacaktı ona? Kim onun okulu için para ödeyecek, kim onun ihtiyaçlarını karşılayacaktı? Bu telaş onu derinden etkiliyordu. Ne yapacağını bilemiyor elleri tir tir titriyordu. Yoksa okulu bırakıp çalışması, hayatını kurtarması mı gerekecekti? Böyle düşünürken okulun önünde kendisine doğru yaklaşan bir araba gördü. İçinde ise babaannesi ve dedesi vardı. Derin bir oh çekti, düşündüklerinin hiçbiri olmayacaktı. O günün ardından babaannesinin evinde mutlu bir hayat sürdürecekti.
Aradan 7 ay geçtiğinde Richard babaannesi ile her gün yürüyüş yaptığı sokaktaki satranç kursunun içine ziyaretçi olarak giriyor. Oyunlara bakıyor bir şeyler anlamaya çalışıyordu. Televizyondaki e4 e5 seslerini daha iyi anlamıştı. Onlara “Notasyon” deniliyordu. Çok merak etmişti doğrusu. Bir gün babaannesinden kendisini bir oyuncakçıya götürmesini istedi. Ona satranç takımı istediğini belirtemezdi çünkü babaannesi ona “Satranç da ne?!” diye cevap verecekti. O yüzden oyuncakçıda gözüne çarpan satranç takımını aldırmak için: “Babaanne bu oyuncaklar çok güzelmiş!” dedi satranç takımını tutarak. Babaannesi kabul edince satranç takımını alarak eve gittiler. Fakat kendi başına oynayamazdı. Fakat Richard kendisi oynamayacaktı zaten. Aklına hemen babasından miras kalan satranç kitabı geldi. Babası çok ilgiliydi satranca. Satranç kitabını açtı ve ustaların oyunlarına baktı. Kitaplarda yazan notasyonları satranç tahtasında uyguluyor ve canlı olarak tekrar ediyordu. Babasından kalan kitaplar bittiğinde ise artık bütün açılışlara, taktiklere, matlara hakim olmuştu. Babaannesi onun bu ilgisine karşın çok şaşırmıştı. Onu sokaktaki kursa yazdırmayı planladılar. Richard’ın doğum günü yaklaşıyordu ve bu onun için en iyi hediye olurdu. Dedesi onaylayınca satranç kulübüne yazdırıldı. Öğretmeni bu gizemli çocuğu test etmek istiyordu. Fakat sorun büyüktü. Richard öğretmenine 11 hamlede mat oldu. Kendisi hiç umut vadetmiyordu. Fakat iş işten geçmişti. Richard bu yola başvurmuş ve bir daha ayrılmayacaktı. Öğretmeni onu diğer çocuklara göre zayıf görüyordu. Richard pes etmedi. 2 ay boyunca aralıksız çalıştı. Öğretmeni çocukları bir sürü kişiye karşı tek başına oynatıyordu. Yani yaklaşık 9 masa vardı ve ortadaki öğrenci 9 kişiyi de yenmeliydi. En sonunda sıra Richard’a geldiğinde herkesi teker teker yendi. Fakat hepsinde “Four Knights Game: Italian Variation” açılışını kullandı. Bunu kursun dışındaki insanlara söylese de kimse inanmadı. Richard sadece yeteneği bile olmayan, çırpınan bir çocuktu. Richard bunu insanlara göstermek istiyordu.
Kursunda bir gün öğretmenine eski maçın rövanşını talep etti. Öğretmeni gülerek “Richard kimseyi yenmeyip sadece at taktiği öğrenip beni yenebileceğini mi sandın? YANILIYORSUN!” dedi. Fakat Richard ısrarla bir daha rövanş talep etti. Oynamaya başladıklarında Richard öğretmeninin hamlelerini önceden kestiriyordu. Öğretmenini uzun bir süre sonra merdiven matı ederek yendi. Öğretmeni bunu görünce Richard’ı ileri düzey bir satranç kursuna yöneltti.
İleri düzey satranç kursuna girdiğinde 14 yaşındaydı Richard. 5 yaşından beri satranç hakkında geliştiriyordu kendini. Fakat bu ortam çok farklı bir ortamdı. Kendisi kadar iyi öğrenciler bulunuyordu. Hepsi birbirinden parlaktı. Yeni Öğretmeni Richard’ın farklı bir potansiyele sahip olduğunu söyledi. Öğretmeni Richard ile bir maç yapmak istedi. Richard maça başlamadan önce öğretmenine elini uzattı: “Öğretmenim bir satranç oyuncusu öncelikle rakibine, oyun bitince tebrik, başlarken bol şans dilemelidir. Karşınızda duran rakibiniz düşman değil, rakip değil sizin satranç oynadığınız arkadaşınızdır. Siz satranç arkadaşınızla satranç oynarken hatalarınızı görürsünüz. Yani satranç arkadaşınıza düşman gibi değil, dost gibi bakmanızdır önemli olan.” dedi.
Öğretmeni çok teşekkür ettiğini söyledi. En son böyle bir öğrenci 12 yıl önce görmüştü. O öğrencisi de Richard gibiydi. Richard öğretmenine yenildi fakat çok teşekkür etti.
Aradan 3 yıl geçtiğinde Richard Dünya Şampiyonluğu Maçında son turun başlamasına 2 saat kala aklından babası ve annesi geçti. Kendisi babasının bir sözünü hatırladı: “Oğlum senin kafanın basacağı şeyler değil onlar. Satranç adındaki bir akıl oyunu.”
Maç başladığında Dünya Şampiyonunun adı her yerde yankılanıyordu. Richard’a dair bir ümit yoktu. Oynamaya başladılar. Richard düşündü ve kaşlarını çatarak e4 hamlesini oynadı. Ardından e5, Af3, Af6,Ac3, Ac6 ve Fc4. Richard çok uzun yıllar önce yaptığı “Four Knights Game: Italian Variation” açılışını yapmıştı. Seyirciler sunucular herkes şok olmuştu. Hamleler devam ediyor zaman geçiyordu. Richard çok kötü bir pozisyonda kalmıştı. Hiçbir şekilde bir kazanç elde edemezdi. Hatta sunucular konumu bilgisayara gösterdiğinde bilgisayar Richard’ın kazanmasının imkansız olduğunu yazıyordu. Fakat Richard hiç kimsenin tahmin edemeyeceği bir şey yaptı. Gülümsedi. Her şeyin kontrol altında olduğunu söyledi. İnsanlar Richard’ın ne yaptığını bilmediğini düşünüyordu. Richard tek bir şey söyledi: “Oyunu oynadığın kişiyi küçümseme. Senin karşındaki kişi senin rakibin değil satranç arkadaşındır. Ve şimdi sakince atımı oynuyorum.”
Richard satranç arkadaşına bunları söylediğinde 11 hamlede matı görmediğini söylemek istemişti. Kendisini küçümsediği için bu 11 hamlede matı bulamamıştı. Ardından Richard satranç tarihinin en güzel, bilgisayarların bile göremediği bir mat yaparak Dünya Şampiyonu oldu. Richard ertesi sabah her zamanki gibi evinin önündeki caddede bir bankta otururken bir davet aldı. Eski satranç kursundan gelen bir davetti bu.
Richard kursa gittiğinde eski öğretmeniyle karşılaştı. Öğretmeni ona.
“Richard sen dünya şampiyonu oldun. Bunu başkası söyleseydi inanmazdım fakat bu artık bir gerçek. Sen bana dünya şampiyonu olarak ne öğrettin biliyor musun? Benim aslında bir satranç öğretmeni olmadığımı, satrancın ana amacının nezaket olduğunu, ve en önemlisi: Yeteneğin çalışma olmadan hiçbir şey olmadığını
.”