Din, neredeyse insanlar kadar eski bir kavramdır. Tam sözlük anlamıyla “Tanrı düşüncesine dayalı toplumsal bir kurum” olan din kavramının insanlar tarafından yaratılıp yaratılmadığı yıllardır çok tartışılan bir konudur. Fakat bu soruya kesin bir cevap bulunamamıştır. Ancak bu dinler hakkında ortaya çıkan tek tartışma konusu değildir. Bunlardan en çok tartışmaya neden olan diğer bir soru ise inanışların insanları özgürleştirdiği mi köleleştirdiği mi sorusudur.
Bilinen en eski din bazı kaynaklar tarafından Hinduizm olarak kabul edilmektedir. İlk tek tanrılı din ise Yahudilik olarak kabul edilmiş ve Hinduizm gibi varlığını bugüne kadar devam ettirmiştir. Bu dinlerden sonra da yüzlerce hatta binlerce din daha ortaya çıkmıştır. Şu an dünya üzerinde yaklaşık olarak 4.300 din ve mezhep bulunduğu tahmin edilmektedir. Bu kadar fazla din ile birçok fikir ayrılığı da dünyanın her yerinde belirmeye başlamıştır. Dinler üzerinden ortaya çıkan fikir ayrılıkları ise sadece dinleri etkilemekle kalmayıp hayatın pek çok kısmına yansıtılmış ve insan hayatlarını nice yönden etkilemeye başlamıştır. Üstelik bu etkilerin bir kısmı küçük etkiler olmakla kalmamış bazı insanların hayatlarını değiştirecek seviyelere gelmişlerdir.
Dinlerin insan hayatlarını farklı alanlardan da etkilemesinin temel sebebi ise yüzyıllar boyunca dünya üzerinde bulunan bu dinlerin günümüze gelene kadar insanlar tarafından kendi çıkarlarını savunacak şekilde değiştirilmiş olabilmesi olasılığıdır. Bu olasılık nedeniyle, asıl amaçlarından biri insanları özgürleştirmek olan dinlerin bazı alanlarda insanları köleleştirmesi gözlenebilmektedir.
Neredeyse her dinin kendi içerisinde katı kuralları bulunmaktadır. Her dinin kendine özel iman ve ibadet şartları da bulunmaktadır. Öyle ki bazı dinler bu şartların herhangi birine uymayan her insanın talihsiz bir sona sahip olacağından bahsetmektedir. Öte yandan ise bazı dinler her insanın affedilebilir olacağından bahseder. İnsanı insan yapan temel özelliklerden biri olan “irade” insanların istediği inancı takip edebilmesini de sağlamaktadır. Bu nedenle bir dine inanırken insanların özgür olmadığını savunmak temeli olmayan ve anlamsız bir savunmadır. İnsanlar istedikleri dine inanmayı seçebilecekleri gibi inanmamayı da seçerek hayatlarına devam edebilirler. Ancak bu konuda bazı istisnalar bulunmaktadır. Dünya üzerinde bazı bölgelerde yaşayan insanların istediği dine inanmalarına izin veren bir özgürlükleri bulunmamaktadır. Bu tarz durumlarda inanç insanların özgürlüklerini ellerinden alabilmektedir.
Bunun dışında ise bir kesim insan kendilerini özgürleştireceklerini düşündükleri için bir dine mensup olmayı tercih ederler. Bunun nedenlerinden biri inandıkları din sayesinde çevrelerindeki şeylerin daha da farkına varabileceklerini düşünmeleri olabilir. Bunun yanında ölümün bir son olmadığını düşünerek ölüm korkusuyla yaşamaktan kurtulmaları, başka bir insana bağlı olmaktansa daha yüce bir varlığa bağlı olmaları veya inançların getirdiğine inandıkları manevi güç ile her şeyin düzelebileceğine olan inançları da birer neden olarak görülebilir. Bunun yanı sıra Dünyada en yaygın olan dinlerde insanların hayatlarının çoğu kısmını sonraki hayatı düşünerek geçirmeleri gerekmektedir. Çünkü öldükten sonra gidecekleri yerin nasıl bir yer olacağı şimdiki hayatlarında yaptıkları şeylere bağlıdır. Bu neden yüzünden ölüm korkusuyla hayatlarını sürdüren, inandıkları dinlerin yapmalarını emrettikleri şeyler dışında bir şey yapmadan ve hayattaki tek amaçlarını din olarak görerek hayatlarını bir sona erdiren çok fazla insan vardır.
Sonuç olarak, bir kesim insan kendilerini özgürleştiklerini düşündükleri dinler yüzünden kendi kendilerini bir hapiste yaşıyormuşçasına köleleştirerek yaşayabilmektedir. Bir dine inanıp inanmamak tamamıyla sadece insanın kendisini ilgilendirmektedir, eğer kişi bir dine inanmanın kendisini daha özgür kılacağını düşünüyorsa bu şekilde hayatını sürdürmelidir. Öte yandan bazı durumlarda dinler insanları köleleştirebilmektedir bu nedenle inanıp inanmamak kişi tarafından tamamıyla değerlendirilerek yapılması gereken eylemlerdir.