Son zamanlarda herkesten duyduğumuz çevre kirliliği, küresel ısınma, bizlere 1 yıl bile yetemeyecek kadar azalan sular… “Böyle giderse içecek 1 yudum su bulamayacağız”, “Bu gidişle kıtlık da başlar”, “Doğru düzgün bahar mevsimi yaşayamadık ki” Eminim ki hepimiz günlük hayatımızda bu ve buna benzer bir sürü söz duyuyoruz. Etrafımızdaki herkes yalnızca kendisi için endişeleniyor. Hiç kimse hayvanların çığlığını duymuyor. Asıl yardıma onların ihtiyacı olduğunu ve onlar olmazsa bizim de olamayacağımızı kimse görmüyor.
Sokaktan gelen bağrış çağrış seslerine irkilerek uyandım. Birkaç saniye kendime gelmeyi bekledikten sonra ne olduğuna bakmak için yataktan kalktım ve cama doğru ilerledim. Perdeyi aralayıp bir süre dışarıyı izledim. Gördüklerim gerçek olamazdı. Ben ne kadar süredir uyuyordum ki? Bunların hepsi nasıl bir anda olabilmişti? Gökyüzü kapkaranlık, ağaçların hepsi kupkuruydu. İnsanlar ellerinde şimdiye kadar ilk kez gördüğüm plastik, büyük şişelerle sıraya geçmiş, su almak için bekliyordu. Gördüklerime daha fazla dayanamayarak perdeyi kapattım ve banyoya koştum. Yüzümü yıkamak için musluğu açtım ama bir damla bile su akmıyordu. Gittikçe korkmaya başlamıştım. Mutfağa gittim ve oradaki musluğu da denedim. Hiçbir yerden su gelmiyordu. Masaya dönüp baktığımda sürahide son kalan suyu gördüm. Yaklaşık 2 bardak suyum kalmıştı. Birazını içtim ve geri kalanını kedime verdim. Tam olarak ne olduğunu anlamak için televizyonu açtığımda tüm kanallarda haber vardı. Tüm kanallarda bütün dünyada yaşanan su kıtlığından bahsediyordu. Su olmadığı için yiyecekler oldukça azalmıştı. Denizlerdeki, göllerdeki sular gittikçe azalıyordu. İnsanlar su ve yiyecek kavgaları yüzünden birbirlerine zarar vermeye başlamıştı. Buna daha fazla dayanamadım ve televizyonu kapattım. Hemen üstümü değiştirip su almak için dışarı çıktım. Sanki dışarıda sadece çığlık sesleri vardı. Çocuklar ağlıyordu, çoğu kişi evcil hayvanını sokağa bırakıyordu. Sokaktaki hayvanlar açlıktan ve susuzluktan iyice zayıflamıştı. Görevlilere suyu nasıl alabileceğimi sorduktan sonra sıraya girdim ve suyumu alıp tekrar eve döndüm. Allahtan buz dolabımda bana 1 hafta yetecek kadar yiyecek vardı. Kedime mama vermek için dolabı açtığımda mamasının bitmiş olduğunu gördüm. Ama dışarı çıkıp ona mama alamazdım. Çünkü tüm dükkân sahipleri dükkanlarını kapatmış, bir lokma ekmek bulabilmenin umuduyla sokaklara dökülmüştü. Kendi yediğim birkaç şeyden kedime de verdim. Ve sonra bir poşete biraz yiyecek koyup belki yardım edebileceğim birilerini bulurum diye tekrardan dışarı çıktım.
Çıktım ve sadece yürümeye başladım. Gördüğüm şeyler artık çok ağır gelmeye başlamıştı. Korkuyordum. Şimdi ne olacak? Diye düşünmekten etraftaki sesleri artık çok boğuk duymaya başlamıştım. Etrafımı izlerken ne kadar çok yürüdüğümü fark etmedim bile. Etraf çok sessizleşmişti. Uzaktan gelen bir kedi sesiyle kendime geldim. Elimdeki yiyecekleri o anda hatırladım ve sesin geldiği yöne doğru ilerledim. Kediyi bulduğumda yanında 5 tane de yavrusu vardı. Daha birkaç günlüklerdi. Elimdeki tüm yiyecekleri kediye verdikten sonra yürümeye devam ettim. O kadar çok yürümüştüm ki şehrin uzağında kalan göle ulaşmıştım. Artık buna göl denemezdi. Su oldukça azalmıştı ve içinde yaşayan hayvanların çoğu kıyıda ölü bir şekilde duruyordu. Gökyüzünde, ağaçlarda bir tane bile kuş yoktu. Hatta yerde bazı ölü kuşlar bile vardı. Buna daha fazla dayanamayarak yere çöküp ağlamaya başladım. Artık bütün dünya sessizliğe büründü. Benim hıçkırıklarımdan başka ses yoktu. Bu yardım çığlığını bir tek ben mi duyuyordum?
Sabah 7.00’a kurduğum alarmın çalmasıyla uyandığımda anladım hepsinin bir kâbus olduğunu. Hemen yataktan kalkıp banyoya koştum ve musluğu açtım. Suyun geldiğini görünce o kadar rahatlamıştım ki. Benim gördüğüm sadece bir kabustu. Ama bunun gerçekleşip gerçekleşmemesi yalnızca bizim elimizde. Artık herkesin bu durumu engellemek için bilinçlenmesi ve elinden geleni yapması gerekiyor. Yapmazsak, kâbus gibi günleri yaşamak bize çok yakın.