Sanayi devriminden bu yana dünya nüfusunun büyümesi hızlanmıştır. Bu büyüme dünyadaki ölüm sayısındaki azalma ve doğum sayısındaki artış sonucunda gerçekleşmiştir. Ölüm sayısının azalması temelde tıptaki ilerlemeler ve besin üretiminde meydana gelen artışlardan kaynaklanmıştır. II. Dünya Savaşından sonra ölüm oranının düşmesi hızlanarak devam etmiş ve nüfus patlaması ile sonuçlanmıştır. Buna karşın aynı dönemde gelişmiş ülkelerde ise doğum oranı da düşmüş ve nüfus büyümesinde azalma başlamıştır. Gelişmekte olan ülkelerde doğum oranının yüksek olmasına bağlı olarak düşmemiştir. Çünkü doğumu denetleyen veya sınırlayan değer ve kurallar geçerliliğini kaybetmiştir. Gelişmiş ülkelerde doğum kontrolünün yol açtığı düşük doğum oranı ve sağlıklı yaşama ortamında nüfusun yaşlanması sonucu şimdilik yavaş artan bir nüfus büyümesi söz konusudur. Az gelişmiş ülkelerde hala devam eden ölüm oranının düşmesi ve yüksek doğum oranının yol açtığı nüfus gençleşmesi sonucu hızlı bir nüfus büyümesi görülmektedir. BM’nin her iki yılda bir dünya genelindeki nüfus artışına ilişkin açıkladığı rapora göre, nüfus artışında geçmiş yıllardaki eğilim sürmektedir. Ama örgüt, son raporunda 2050 yılında nüfusun 9 milyarı aşacağı öngörüsünde bulunmaktadır. Ancak 2050’den itibaren dünya nüfusunun azalacağı da yine raporda öngörülmektedir.
İnsanoğlu, hayatta kalabilmek için yeterli besine ihtiyaç duymaktadır. Çoğu araştırmalar dünyasal çevre sisteminin dayanma gücünün önemli bir göstergesi olarak potansiyel besin üretimini esas almaktadır. Uzmanlar ayrıca nüfusa bağlı olarak kaynakların adil biçimde dağıtılmasının gerekliliği konusunda da görüş birliğine sahiptir. İstatistikler, her geçen gün tarımda verimliliğin arttığını ortaya koymaktadır.
Nüfus ve Kaynak tüketimi konuları çevre tartışmalarının her aşamasında doğrudan ve dolaylı olarak gündeme gelmektedir. Nüfus ve çevre ilişkisi bu konunun ilk gündeme geldiği andan itibaren, nüfus artışının yarattığı olumsuzluklar ve çevre değerleri üzerindeki yıkıcı etkileri öne çıkarılarak ele alınmıştır. Ancak daha sonraki yıllarda bu ele alış değişmiş, artan nüfusun çevre üzerindeki etki ve talepleri ‘sürdürülebilirlik’ çerçevesinde irdelenmeye başlamıştır. Çevre sorunlarına ilişkin başlayan ilgi bir sonraki aşamada ekoloji konusunun gündeme gelmesini sağlamış ve sadece sorun çözme değil soruların ortaya çıktığı ekolojik ortamların belirlenmesi, düzenlenmesi ve planlaması gibi daha içerikli bir yaklaşımın gelişimine yol açmıştır. Bu kapsamda doğal kaynak zenginlikleri ve bunların korunması konusunda farklı disiplinlerde araştırmalar başlatılmıştır.
Nüfus fazlalığının da azlığınında ülkeye pozitif ve negatif yönden etkileri vardır. Bence nüfusun korunması önemlidir biraz klişe gelebilir ama gerçekten bakamayacak insanların çocuk yapmaması gerekiyor ve her ülkenin kendi ekonomik durumuna göre nüfus artışına belli başlı kurallar koyması gerektiğini düşünüyorum.
Miray Özçelik