Her birimiz küçüklüğümüzden beri ait olduğumuz toplumun bir parçası olarak bazı “normal” kalıplara sokulmuşuzdur. Bilinçaltımıza kazınan bu negatif düşünceler ve el alem ne der korkusu hayatımızın her alanında bizi takip etmeye devam eder. İnsanın yaşadığı coğrafyaya, toplumun alışkanlıklarına ve kültürüne göre bu “öğretilmiş gerçekler” değişse de sonuç olarak her birimizi yaşamımız boyunca negatif etkilerler.
Çoğunlukla toplumda ancak bize öğretilen bu “doğru” davranışları sergilersek saygı görebiliriz. Aksi takdirde dışlanıp hor görülürüz. Demiyorum ki hiçbir değer ve yargı olmadan insanlar kafasına göre yaşasın zaten bu şekilde olsaydı inanılmaz bir kaos içinde sıkışıp kalırdık. Fakat insanların sadece kendi hayatlarını etkileyen durumlara başka insanların negatif yorumlar yapmak gibi bir hakkı yoktur. Etrafımda birçok insan biliyorum ki buna ben de dahilim sokakta yürürken alacakları kötü bakışlardan veya kaba söylemlerde korktuklarından istediklerini yapamıyorlar. “O yaştaki kadına o saç baş hiç yakışıyor mu?”, “Onun kilosunda olan biri bunu giymemeli.” veya “Çocukları varken iş hayatına atıldı, o hiç iyi bir anne değil.” gibi yorumlar duymak insanın moralini hatta kendine güvenini tamamen yıkabilir. Bir insan dışarı çıkarken giyeceği kıyafet hakkında kendisi beğendiği sürece endişelenmemeli çünkü bu başka kimseyi alakadar etmez. Ayrıca bir anneyken çalışıp çalışmayacağı da tamamen kendi bileceği bir iştir.
Etrafımızdakiler ne düşünür kaygısı sosyal ortamlarda da bizi takip etmeye devam eder. Mesela sınıfta, iş yerinde veya herhangi bir yerde fikirlerimizi rahatça dile getiremeyebiliriz. Bunun nedeni başkalarının bunu saçma veya komik bulacağını düşündüğümüz içindir. Aynı zamanda bu birçok çocuğun okulda arkadaş edinmesini de zorlaştırabilir. Başka bir durum ise mesela İngilizcemiz çok iyi olsa da etrafımdakiler aksanımı nasıl bulur, yanlış bir şey söyler miyim, bana gülerler mi gibi düşüncelerin zihnimizi meşgul etmesiyle özgüvenimizi kaybedip en iyi performansımızı gösteremememiz olabilir.
İnsanlar çoğunlukla kendi yapamadıkları bir şeyi bir başkası yapsın istemezler. Onların sahip olmadığı cesareti bir başkasında gördükleri an bizi kötü hissettirmeye ve kendi özgüvensizliklerinin bize yansıtmaya çalışabilirler. İster bağıra çağıra şarkı söyleyin ister saçlarınızı rengarenk boyayın ya da ani bir kararla kendi işinizi kurmak için işinizden ayrılın. Bunların hiçbirine etrafımızdaki yaşlı teyzelerin bir söz hakkı yoktur. Tanımadığınız teyzeleri bırakın yakın akrabalarınız bile sizi mutlu eden bir şeyi engelleyemezler.
Tabii ki her zaman bizi daha iyi yerlere getirecek yapıcı eleştirileri dikkate almalıyız ancak hayatımızı başkalarının düşüncelerine ve beğenilerine göre yaşamaya çalışırsak bu artık bizim hayatımız olmaktan çıkar ve biz bir başkasının hayatını yaşar hale geliriz. Bu zihinsel hapishaneden kurtulabilmemizin tek yolu bizi neyin mutlu ettiğini bulmak ve el alemin bunun hakkında ne dediğini düşünmek yerine “kime ne” diyerek istediğimiz gibi yaşamaktır. Kendimiz için en iyisini bizden başkası bilmez. Çünkü hayatımız çok kısa ve bu süreyi herkesi aynı anda mutlu etmeye çalışarak geçirmektense sadece kendimiz mutlu olmalıyız. Sırf toplum tarafından kabul görmek için kendi doğrularımızdan ve hayallerimizden vaz geçmemiz çok yazık.