Stefan Zweig’ın sözleri, “tokluk da açlıktan daha az kışkırtıcı değildir,“ hem açlıktan bahsetmekte hem de birçok gerçek hayattaki olay ve hislere gönderme yapmaktadır. Bu sözler açlık açısından çok doğrudur, çünkü aç olduğunuzda tek istediğiniz yemek yemektir ve aynı şekilde bağımlı hale gelecek kadar çok yediğinizde de tek istediğiniz aynı zamanda yemek yemektir.
O kadar açsınızdır ki yerde gezen böceği bile yerdiniz. Toksunuzdur çünkü kaselerce yemek yedininiz, ama hala içinizde sadece yemek yemenin giderebileceği bir boşluk duruyordur.
Aynı şey insanların yaşadığı farklı duygu ve düşüncelerde de görülebilir.
Açgözlülük; gerekenden fazla istemek, başka insanların hakkı olan şeylere bile göz koymak buna benzer bir imadır. İnsanların bir şeyden çoktan fazla olduğu halde daha çok alıp daha çok harcamasına neden oluyor. Bir ürünü elinde gezdirmek, kasaya gidip almak, çantaya koydurmak bir şekilde rahatlatıcıdır bu insanlar için. Sonra, bu eşyalar ancak bir kaç ay kullanılıp bir daha yüzüne bakılmıyor, atılıyor veya eskimiştir diye yenileri alınıyor. Dünya bu şekilde, konfor için bir şeyleri satın alma ve sonrada daha rahatlatıcı ürünlere yer açmak için kullanmadan o aynı eşyaları atma döngüsüne sokulur. Bazen rahatlatıcı olan şey eşyalar bile değildir, sadece alışveriş yaparken hissedilen duygudur, satın alma hareketi veya aksiyonudur.
Bazen insanlar pek çok kişisel eşyalarını muhafaza edemeyecekleri bir geçmişe sahiptirler. Bunun nedeni, çok fazla evden eve taşınma ya da çok sayıda ürün satın alacak paraya sahip olmamaları gibi şeylerdir. Böylece, insanlar çabalayıp bu zor durumdan başarılı olarak veya kendilerini ayakta tutmak için para kazanmaya başladıklarında ve aynı anda rahat bir finansal durumda olduklarında, harcamaya başlarlar. Çocukken yapamadıkları şeylere, alamadıkları oyuncaklara para harcarlar. Bazen, sadece evdeki o boşluğu kapatmak için satın alırlar. Ve bu bir korunma mekanizması gibi insanların teselli edilmek için kaçtığı bir yer gibidir.
Bazen, insanlar kazandıkları paralara bağımlı veya takıntılı olup hayatlarını bir ofiste geçirirler. Günden günü sadece nasıl daha zengin olabileceklerini düşünürler. Bazen insanlar bir tartıdaki sayıya bağımlı olur ve tek istedikleri şey o sayıların düşüşünü görmektir. Bu sayı o kadar önemlidir ki, içinde bulunduğu vücudu koruması veya hayatta kalmasını sağlamak görevi organ bile insana yeme veya kendini aç bırak der.
Bir gün bir-iki kaşık ile doyarken başka bir gün başkalarının ne kadar çok yediğini görünce kendinin daha önceden yemek bile yemediğini fark eden, sonradan da asla yeterince yiyip doyamayan insanlar olur. Karnı patlayacakmış gibi olduğu halde sadece diğer kişiden daha fazla yediğini söyleyebilmek için kendini bir bardağı ağzına kadar suyla doldururmuş gibi tıkınanlar vardır.
Sadece yemek yemek veya aç kalmak hakkında olduğu halde bu sözlerin iki-anlamlılığı içinde yaşadığımız toplumdaki bir sürü insanların hayatını veya dertlerini anlatmaktadır.