Yeni yıl her geçen gün daha da yaklaşıyordu. Bu yıl onun için çok güzel geçiyordu. Yeni bir takıma geçmişti ve artık daha iyi olan ve daha yüksek hedefleri olan bir basketbol takımındaydı. Eski takımındaki koçunu ve arkadaşlarını da seviyordu elbette fakat eski takımı çok başarılı bir takım değildi; hatta birinci kümede değil ikinci kümedeydi. Yeni takımı ise hem birinci kümede yar alıyordu hem de şampiyonluğun en büyük adaylarındandı.
Yeni takımı ile mutlu olduğu için bu yıl onun için güzel geçiyordu. Ayrıca eski takımının maçlarına seyirci olarak gidip onlara destek oluyor, eski takım arkadaşları da onun maçlarına seyirci olarak gelip ona destek veriyorlardı.
Fakat yeni takımı ile haftada dört gün maçlara çıkıyor kalan üç gün ise bazen çift antrenman oluyordu. Oysa eski takımında oynarken basketbola bu kadar çok zaman ayırması gerekmiyordu. Tüm bu yoğum temponun içinde okulunu ve derslerini de aksatmamaya çalışıyordu. Sabah erkenden kalkıp okula gidiyor, okuldan çıkar çıkmaz oradan antrenmana gidiyor, iki saatlik antrenman sonrası eve geldiğinde yorgun argın önce yemek yiyip sonra da ödevlerini yapıyordu. Arkadaşlarıyla buluşmak ya da dışarıda zaman geçirmek için hemen hemen hiç vakti kalmıyordu. Fakat her ne kadar antrenmanlar ve maçlar çok yoğun olsa da halinden hiç şikayetçi değildi çünkü basketbol oynamayı çok seviyordu.
Gene her gün olduğu gibi antrenman sonrası yemek yemiş ve ödevlerini yapmaya çalışırken evin kapısı çaldı. Daha sonra bu olayı anlatırken “Kapıyı açtığımda gördüklerime inanamadım” diye anlatacaktı. O an kapıya açtığında gerçekten de gördüğüne inanamamıştı. Çünkü karşısında eski takım arkadaşları duruyordu. Akşam akşam habersiz şekilde hem de tüm eski takım arkadaşları evlerine gelerek onu hem şaşırtmış hem de meraklandırmıştı.
Arkadaşlarını içeri davet etti ve oturup sohbet etmeye başladılar. Arkadaşları ona yeni takımı hakkında sorular soruyor, o da onlara yeni sezondaki maçları ile ilgili sorular soruyordu. Uzun süre keyifle sohbet ettiler. En sonunda ise arkadaşları “Artık buraya geliş sebebimize gelelim” dedikten sonra hep bir ağızdan o bilindik şarkıyı söylemeye başladılar: “İyi ki doğdun, iyi ki doğdun, mutlu yıllar sana…”. Şaşkınlıktan küçük dilinin yutacaktı çünkü gerçekten de kendi doğum gününü unutmuştu. Bu ilk defa başına geliyordu, hiç insan kendi doğum gününü unutur mu? Oluyordu işte, demek ki okuldan antrenmana, antrenmandan maça, oradan oraya koşturmacadan bugünün doğum günü olduğunu unutmuştu.
Eski takım arkadaşları onu hem çok şaşırtmış hem de çok mutlu etmişti. Hep beraber arkadaşlarının getirdiği doğum günü pastasını yerken arkadaşlarının ona getirmiş olduğu doğum günü hediyelerini açtılar. Sevdikleri bütün oyunları teker teker oynadılar. O akşam beraber çok güzel vakit geçirdiler.