Neo, dün gecenin(Pazar günü) yorgunluğuyla pijamasını bile giymeden kendini yatağa atmıştı.Sabah 10:30 gibi uyanmıştı.Her sabah uyandığında ilk yaptığı şey pikabına plak yerleştirip,limon ve nane karışımlı suyunu yudumlamaktı.Bu sabah,bunların hiçbirisini yapmayı canı istemiyordu.İlaçlarını tam almasına rağmen son 2 gündür kendinde değil gibiydi.Sanki vücudu yapboz gibi etrafa parçalanıyordu.Bütün parçaları toplamanın çözüm olduğunu biliyordu fakat kafası o kadar karışıktı ki nereden başlayacağını bile kestiremiyordu.
Evini toplayıp düzenli bir hale getirmek için dolaplarının içini boşalttı.Dolapların içinde bir sürü notlar vardı.Mutfaktaki dolaplarının içinde bile bir sürü kağıt parçası vardı.Hepsini incelemek belki kafasını rahatlatabilir diye hepsini incelemeye başladı.Baktıkça içinde garip hisler oluşuyordu.Sanki bu resimler,bu notlar bir hayatı anlatıyor gibiydi.Bu kağıt parçaları aslında Neo’nun hayatının parçalarıydı.
Neo bu kağıtları incelerken çok garip hissediyordu,Kafası o kadar karışmıştı ki varlığını sorgulamaya başlamıştı. Resmen deli gibi hissediyordu.Kendini hemen bahçeye atmak istedi.Kapıyı açar açmaz gözleri kararmaya,kulakları çınlamaya başladı.Nabzı o kadar hızlı atıyordu ki kalbi göğüs kafesinden fırlayacak gibiydi.Rüya içinde olduğunu düşünmek istiyordu.Gözlerini açmak için direniyordu fakat ne kadar uğraşsa da açamıyordu.Bu kadar uğraştan sonra artık pes etmişti ve son dakikalarını kötü ya da iyi anılarını hatırlamaya çalışmakla geçti. Yaşamının bu kadar kısa sürede sonlanacağı aklının ucundan bile geçmezdi. 35 sene sanki 2 sene gibi geçmişti.
Bir Salı sabahı Neo omlet kokusuyla uyanmıştı. Şaşkınlıkla yataktan fırlayarak takvime baktı.Bugünün Salı günü olduğunu gördü ve gözleri yerinden fırlamış gibi kendine sarıldı.Pazartesi günü ölüydü Salı günü ise canlı..Sevinçle dans ederek mutfağa doğru ilerledi-ne de olsa 1 gün boyunca ölüydü-mutfağın kapısının altından duman çıktığını gördü ve kapıyı endişeyle açtı.Gördüğüne inanamıştı; mutfak duman içindeydi.Telaşla mutfağın camlarını açtı.Etrafına bakınırken ocağın başında siyah saçlı,uzun boylu bir kadın olduğunu fark etti.Arkası dönük olduğundan kadının yüzü gözükmüyordu.Neo kadının arkasına dokunup kim olduğunu sordu.Kadın da ‘’ Tamamlanmamış yapbozundaki bir parçayım’’ diyerek cevap verdi. Neo anlamayarak bir daha aynı soruyu sordu,fakat bu sefer daha kaba bir şekilde soru çünkü ne olduğuna dair hiçbir fikri yoktu ve artık böyle şeyleri görselleştirmekten sabrı tükeniyordu.Kadın,’’Demek istediğim senin geleceğinin bir parçasıyım.’’diyerek Neo’nun yanağına öpücük kondurarak kapıdan aceleyle çıktı.Neo kafası karışmış bir şekilde omletini yiyordu.Aklında hep şu sorular vardı;’’Bu 2 gündür ben ne yaşıyorum?’’-‘’Bu olayların benim için anlamı tam olarak ne?’’-‘’Nasıl öldüm ve nasıl geri hayata döndüm’’-‘’Yüzünü göremediğim kadın neden benim geleceğimin bir parçası olduğunu söyledi?’’
Neo olayları anlamak için elinden geleni yapıyordu fakat parçalar yerine oturmuyordu.Evindeki tüm sandıkları;çekmeceleri ve dolapları boşalttı. Olayları yerine oturtmak için uğraşıyordu fakat aklını sürekli geleceğinin nasıl olacağı kurcalıyordu.Küçüklüğünden beri kozmolojiye meraklı olduğundan kendini bir tür çoklu evrenin içinde olduğunu kurguladı.Çok düşündüğünü biliyordu ve daha fazla düşünürse geleceğinin kötü etkilenebileceğinden korktu.Evin içinde hızlı adımlarla yürüyordu,daha fazla sorgulamamayı, olayları zamana bırakması gerektiğini düşünüyordu ki, evin alt katından büyük bir makinenin seslerini duydu. Aşağı indiğinde hayrete düşmüştü. Bodrum katında resmen bir oda büyüklüğünde makine vardı!Makinenin üstünde ‘’ μηχανή του χρόνου’’ (zaman makinası) yazılıydı.Neo bütün olayın zaman makinesinden olduğunu anlayıp makineyi kapatıp uykuya daldı.Neo anlamıştı ki,geleceğini veya geçmişini sorgulamanın bir anlamı yoktu,sadece anın tadını çıkarmak anlamlıydı.