Yorucu bir pazar gecesinin ardından sonunda eve doğru yola çıkmıştım. Her ne kadar açık arttırmada kaybettiğim tablo için üzülsem de dinlenmenin bana iyi geleceğini düşünmüştüm. Vardığımda kapıyı evin uşağı Paul açmıştı. Paltomu çıkartıp uzanmak için üst kata, odama çıkmıştım. Biraz uzanıp kendime geldikten sonra su almak için tekrardan alt kata mutfağa inmiştim. Suyu aldıktan sonra odama giderken bir anda koleksiyon odasının önünde durmuştum. Neden durduğumu bilmiyordum fakat içimde kötü bir his vardı. Odaya girmem gerekiyormuş gibi hissediyordum. Yavaşça kapıya yaklaşıp elimdeki suyu kapının hemen yanındaki ahşap komidinin üstüne koyup kapının kilidini açtıktan sonra iki elimle yavaşça kapıyı açtım. Kapıyı açtığımda gördüklerime inanamadım. Korktuğum başıma gelmişti. Onca zorlukla biriktirdiğim onca koleksiyon parçası çalınmıştı, odada tek bir eşya bile kalmamıştı. Yaklaşık bir dakika boyunca yerimde hareketsiz kalmıştım, ne yapacağımı bilmiyordum.
Bir dakikanın ardından hemen Paul’a polise haber vermesini söyledim. Paul koşar adımlarla ayrıldıktan sonra kendime bir sandalye çektim ve olanları düşünmeye başladım. Kendime defalarca bunun nasıl mümkün olduğunu sordum fakat cevap yoktu. Paul ayrıldıktan yirmi dakika sonra müfettiş Piern gelmişti, Lausen Piern. Bana olayın nasıl olduğunu sorduktan sonra odaya doğru yöneldi Piern. Odada bulunan 3 cam da kilitliydi. Paul da eve kimsenin gelmediğini söylüyordu. Bu odaya kimsenin girmiş veya çıkmış olması mümkün değildi. Piern yaklaşık iki buçuk saatlik incelemenin ardından evden ayrıldı ve kapıya iki tane memur koydu. Bana rahat bir şekilde uyuyabileceğimi söylüyordu fakat ben bu kadar maddi ve manevi zararla uyumak bir kenara rahat bir şekilde oturamıyordum bile. Bütün gece alt katta koleksiyon odasının hemen karşısındaki salonda oturmuştum. En ufak seste bile bir şey olmuş gibi tedirginlikle yerimden kalkıp içeriye bakıyordum. Her gün memurlar gelip odayı ve evi incelemeye devam ediyordu fakat tek bir ipucu bile yoktu. Hırsızın içeri nasıl girdiği ve çıktığı, bu kadar eşyayı nasıl kimse görmeden dışarı taşıdığı. Bunlar hala cevapsız sorular olarak duruyordu. Hırsızlıktan bir hafta kadar sonra müfettiş Piern ve birkaç memuru gelip Paul’u tutuklamışlardı. Buna inanamıyordum ve anlam veremiyordum. Yıllardır Paul benimleydi, ayrıca beni o soymuş olsaydı çoktan kaçardı diye düşünüyordum. Müfettişe Paul’u neden tutukladıklarını sorduğumda ellerine yeni bir kanıt geçtiğini fakat bunu benimle paylaşamayacağını, eşyalarımı en kısa zamanda getireceğini söylüyordu. Paul’un tutuklandığı gece rahat bir şekilde uyumuştum. Çünkü hırsızın yakalandığını düşünüyordum. Bir ay boyunca memurlar arada sırada gelip beni kontrol ediyorlardı ve tekrardan odaya bakıyorlardı. Ben ise odaya sadece memurlar geldiğinde giriyordum.
Paul tutuklandıktan bir ay kadar sonra sabah erken bir saatte kapım çaldı. Kapıyı açtığımda Paul’u ve arkasında içinde eşyalarımın olduğu bir araç gördüm. Paul’dan önce söze müfettiş Piern girdi. Eşyalarımı çalan kişiyi eşyaları satmaya çalışırken yakalamışlardı fakat bir kısmını çoktan satmıştı. Ayrıca Piern, Paul’un suçlu olmadığını sadece bir yanlış anlaşılma olduğunu söylüyordu. Hırsızın duruşması iki gün sonraydı. Orada olmalıydım. Duruşma günü en güzel kıyafetlerimden birini giyip mahkeme salonuna doğru yola çıktım, evimi soyan hırsızın adı Luis’ti. Duruşma salonuna girdiğimde Luis’in orta yaşlarda siyah saçlı biri olduğunu gördüm. Hayatımda ilk defa görüyordum. Duruşma başladı, fakat Luis çok sessizdi. Hiçbir soruya cevap vermiyordu, hem de hiçbirine. Hakim ne kadar ısrar ettiyse de Luis’ten cevap alamayınca ona olan en uygun cezayı verip duruşmayı sonlandırdı. Oldukça rahatlamıştım, hırsız yakalanmış ve eşyalarımın hiç olmazsa bir kısmını geri almıştım. Fakat o günden sonra bir daha o odayı kullanmamıştım. Koleksiyonum artık salondaydı.