Kasvetli yağmur havası, taştan dar kaldırımlarda yankılanan nal sesleri, pilli bir bebek edasıyla dantel mendillerini bir o yana bir bu yana sallayan kadınlar ve bana uzaktan selamını duran kırmızı haç … Görünüşe bakılırsa Londra’dayım. Peki ya sene? ” Son dakika! Büyük Britanya Almanya’ya savaş açtı! Son dakika, Büyük Britanya Almanya’ya savaş açtı! Duymayan kalmasın! ” Siyah rugan ayakkabımın ucuna fırlatılan gazete ve dağıtıcı çocuğun sözlerine bakılırsa 1. Dünya Savaşı başlamak üzere, 1914 yılında olduğumu tahmin ediyorum. Eh, daha önceki seyahatlerime kıyasla pek de fena sayılmaz.
Adım Soteria, koruma tanrısı anlamına geliyor. Bu ismi kendime ben koydum, bundan önce bir ismim var mıydı hiç bir fikrim yok, olsa da hatırlamadığım kesin. Ben bir zaman muhafızıyım. Evrenin oluşumundan itibaren belirlenmiş olan zaman örgüsünü korumak benim görevim. Geçmişteki ve gelecekteki olayların akışında meydana gelebilecek değişimleri engellemek amacıyla farklı dönemlerde çeşitli yerlerde bulunmak zorundayım. Daha 10 gün önceye kadar 3087 Tokyo’sundayken işte bugün 1. Dünya Savaşı Britanyasındayım. Zaten hiçbir zaman tamamen adapte olamadığım ”yuva” olgusuna işim yüzünden epey yabancılaştım. Yine de içinde bulunduğumuz sistemi birilerinin denetlemesi gerekiyor ve üstüme düşeni yapmaktan şikayetçi değilim. Üstelik bu sayede insanların asırlar dahi geçse asla değişmediği tezimi kendi gözlerimle kanıtlamış oluyorum. Isabella, Yashua, Taneki, X Æ A-Xii fark etmez. İsim, kıyafet veya renk fark etmez, insan hep insan… Tabii bir de robotlar konusu var fakat buradaki sınırlı sürem bu konu için muhtemelen pek yeterli olmayacaktır. Neyse canım, bende zamandan bol şey mi var! Elbet bir gün ona da gelir sıra.
Yerde durmaktan ıslanmış gazete sayfasını ayağımın ucuyla ezdikten sonra odağımı tekrar Büyük Britanya’nın beyaz insanlarına verdim. Savaş haberinden oldukça mutlu gözüküyorlardı. ”Klasik” diye geçirdim içimden. Etrafta neşeli bağırışlarla askercilik oynayan çocuklara kaydı gözüm. Nasıl da mutlulardı bu haberin 16 milyon cana mâl olacağınıdan habersiz… Yine de dünyanın gördüğü en büyük trajedi sayılmazdı ama şu bir kesin ki her şeyi alt üst eden 7. Dünya Savaşı için asırlar önceden güzel bir zemin hazırlamıştı. Zaten evrende her şey bir başka şeyin gerçekleşmesi için yaşanır. Sistem bu, sen öl ki yeni nesiller ölebilsin!
Londinium, Londra ve sonrasında 23. Mıntıka… Ne derseniz, bu şehir bana oldum olası sıkıcı gelmiştir. Bu gün tarihte kaç milyarıncı kez yaşanıyor acaba? Çok ekstrem bir durum çıkmadıkça – ki bu bin asırda bir gerçekleşir- her bir gün, her gün aynıdır. Gözlemlerime göre bugün de ekstra bir durum yok, ne şaşırtıcı (!) O halde burada şimdilik görevim bitti. Görüşürüz Londra! Kendinize iyi bakın soluk şehirin canlı kadınları. Ah ve unutmadan. dışişleri bakanınızın Almanya ile kurduğu iletişimlere dikkat edin! Hoş, ben ne desem de hiçbir şey değişmeyecek fakat yine de hatırlatmakta fayda var. Elveda, artık geri dönmeliyim…
Taslağı kaydet.
Dönem kurgusu ile bilimkurguyu birleştirmenin iyi bir fikir olup olmadığından hala emin değilim. Yazdığım senaryo şimdilik iyi gözüküyor fakat bir şeyler eksik. Acaba Soteria’nın geçmişi üzerine daha mı çok odaklanmalıyım? Ben İnci, ilk kez denediğim bu kurgunun tutmaması durumunda kariyerimin çöküşünü yaşayacağımın bilincindeyim. Gecemi gündzüme katmış çalışırken endişeler ve dakikalar tarafından adeta tutsak haldeyim. Söylesene bana Soteria, bu yolun sonu nereye bağlanacak?