Türkiye’nin doğusundaki küçük bir köyde adı Ahmet olan küçük bir çocuk yaşarmış. Bu çocuğa sahip çıkan bir aile yokmuş. O yüzden Ahmet genelde sokaklarda veya köyün merkezinde bulunan küçük bir markette uyurmuş. Ahmet dışarıdan bakılınca yaşıtlarından bir farkı yokmuş gibi gözükse de, Ahmet o yaştaki bir çocuğun hayal bile edemeyeceği şeyleri yaşıyormuş. Yaşadığı zorluklardan dolayı erken olgunlaşan Ahmet geleceğini düşünüp umutsuzluğa kapılıyormuş. Ahmet gelecekte bir doktor olmak istiyormuş ancak içinde bulunduğu durumun farkında olduğu için bunun asla gerçekleşmeyeceğini biliyormuş.
Bir akşam bu köye varlıklı bir aile ziyarete gelmiş. Köyün başındaki kişiyle konuşmadan önce sokakları gezmeye karar vermişler. İlk sokağı dolaşmayı bitirip diğer sokağa geldiklerinde yerde yatan bir şey fark etmişler, bu şeyin ne olduğunu karanlıktan dolayı anlayamamışlar ve daha yakından bakmaya karar vermişler. Yakınlaştıklarında bu şeyin küçük bir çocuk olduğunu görmüşler. Bu küçük çocuk Ahmet’miş. Ahmet’i gördüklerinde dehşete kapılmışlar çünkü daha önce hiçbir çocuğu böyle mutsuz ve pasaklı görmemişler. Ailenin başındaki kişi çocuğu yanlarına almaları gerektiğini söylemiş. Ailenin geri kalan üyeleri de aynı şekilde düşündükleri için Ahmet’i yanlarına almışlar. Ahmet’in o sırada bilinci yarı kapalı olduğu için neler olduğunu kesin bir şekilde idrak edememiş. Sabah olduğunda arabanın sallanmasıyla beraber Ahmet uyanmış. Ahmet, uyandığında onu dikkatlice inceleyen gözlerin verdiği huzursuzluktan dolayı geri yatmaya karar vermiş. Tam geri yatacakken kalp atışlarını hızlandıran bir ses duymuş. Bu ses ailenin kızından gelmiş. Ahmet gelen ses karşısında şoke olmuş. Kız, Ahmet’e hayatı hakkında sorular sormuş. Ahmet de hatırlayabildiği kadar cevap vermiş. Kız, Ahmet’e sahip çıkacaklarını ve artık onlardan birisi olduğunu söylemiş ve şu anda İstanbul’a gittiklerini söylemiş. Bu ailenin İstanbul’da çok iyi bir hastanesi varmış ve nesilden nesile bu hastaneyi aktarırlarmış. Ahmet bunu duyduğunda bir anlık olsa da hayalinin gerçekleşebileceğini hayal etmiş ancak bu hayali çok uzun sürmemiş ve yine umutsuzluğa kapılmış. Halen geçmişini düşünüyormuş, geçmişte herhangi bir başarısı, eğitimi veya hayatı olmadığı için bu hayalinden vazgeçmek üzereymiş. Ailenin üyeleri Ahmet’in bu durumunu fark etmişler ve ona, umudunu kaybetmemesini ve onu sokakta buldukları günden beri onu destekleyeceklerini söylemişler.
Ahmet bu umutsuzluktan çıkmak için neler yapmasını kara kara düşünürken odasına ailenin kızı gelmiş ve Ahmet’i gördüğü gibi elinden tutarak bahçeye çıkarmış. Ahmet nereye gittikleri hakkında en ufak bir fikri olmamasına rağmen içinde anlam veremediği bir huzur varmış. Kız birazcık daha koştuktan sonra bir taşın önünde durmuş. Ahmet de taşın oraya geldiğinde bunun bir mezar taşı olduğunu görmüş. Mezar ailenin büyük büyük babasına aitmiş yani bu aileyi kuran kişiye. Kız bu ailenin nasıl zorluklar altında kurulduğunu anlatmış. Ahmet bu hikayeyi duyduktan sonra içindeki tüm huzursuzluklar kaybolmuş. Ahmet o andan beri çok sıkı çalışıp en sonunda, arzuladığı şeyi gerçekleştirmiş. Ahmet artık çok başarılı bir doktormuş. Uzak ve imkansız görünen bir şey, bir anda yakın ve mümkün olabilir.