Aralığın son günleriydi, hava yağmurluydu. Haftasonu okulumda yapmam gereken bir sunumum vardı. Annem beni bu yüzden erken uyandırmıştı. Ben de kalkmıştım, yatağımı toplayıp elimi yüzümü yıkadım. Annem beni kahvaltıya çağırdı, sunumum olacağı için kahvaltımı hızlıca, lokmalarımı neredeyse çiğnemeden yiyordum. Babam beni uyarmıştı, “ağzındakileri yavaş ye kızım, boğazına kaçacak” demişti. Ancak ben babamın uyarısını dinlemeden kahvaltımı bitirmiştim bile. Babamla birlikte okula gittik ve arkadaşlarımla sunum yapacağımız salona gittik.
Sunumumuzu yaparken birden önümde bulanık yeşil bir canlı gördüm. Sanki ışıklar açıldıkça o yeşil canlı daha da belli oluyordu. Neyse, sunumumu yaptıktan sonra öğretmenlerim başarı rozetlerimi verdiler. Sunumumu yapmanın rahatlığı içerisinde eve gelmiştik. Ben de odama geçmiş, kitap okumaya başlamıştım. Fakat, okulda sunum yaparken gördüğüm o yeşil canlı bir türlü gözümün önünden geçmiyordu. Beş dakika sonra kapı çaldı, kimse duymamıştı, kapıyı açtığımda gördüğüme inanamamıştım. Karşımda yeşil bir uzaylı vardı. Uzaylı bana “selam Ela” demişti, sesi çok tuhaftı. O kadar şaşırmıştım ki, konuşsam mı konuşmasam mı bilemedim. Ne yapacağımı bilemezken uzaylı beni kendi gezegenine götürmeyi teklif etti. Anneme ve babama sormam gerekiyordu ama onlara sormadan uzaylıya evet dedim. Bir ufoya binmiştik.
Uzaylıya adını sordum. Benim adım Tunu dedi. Nereye gidiyoruz diye sordum. Bizim gezegenimize gidiyoruz dedi. Aradan yarım saat geçmişti. Tunu’nun gezegenine varmıştık. Gezegen tamamen mor ve yeşil renkler ile doluydu. Tunu bana sana güç vereceğim; sonsuza kadar enerjik kalacaksın dedi. Birlikte Tunu ile onun gezegenini gezdik, çok sevimli ve sempatik bir gezegendi. Tam o sırada birisi “hadi kızım uyan artık” diyordu. Meğerse kitap okurken uyuyakalmışım ve rüyamda Tunu adında bir uzaylı ile onun gezegenine gitmişim. Bir taraftan keşke rüyam gerçek olsaydı dedim. Bir taraftan da mutfağa koşarak anneme ve babama rüyamda gördüklerimi anlatmaya başladım…