Yasalar bizi kısıtlar mı? Ülke yöneticilerinin bizim hakkımızda verdiği kararlara uyma zorunluluğumuz var. İstesek de istemesek de bunlara uymamız gerekiyor. Ancak ülkeyi yönetenlerin verdiği kararlar bizim için her zaman yararlı olmayabilir. Aksine feci düzeyde karmaşa yaratacak kararlar da alınabilir. Yanlış alınan bu kararlara müdahale imkanı da bulunmayabilir. Bir gün uyandığımızda hiçbir şeyimiz kalmamış bile olabilir. İşimiz, okulumuz, internetimiz vs. İşte o zaman aslında bizim varlığımızın, fikirlerimizin yöneticilerimiz tarafından ne kadar önemsiz olduğu gerçeğiyle de yüzleşiriz.
Büyük balık küçük balığı istediği kadar elinde oynatabilir. Büyük balığın yemini vermeyi kesene kadar da bu böyle sürüp gider. Otorite işte burada devreye girer. Toplumun düzenini sağlayabilmek; insanların mutlu ve huzurlu yaşayabilmesi için yasalar vardır. Eşit toplum, eşit insanlar, hakların eşit dağılımı için çeşitli kurallar konur. Herkes toplum içerisinde özgürdür. Ancak bu kurallara tam uyum olursa, insanlar adil yaşadıkları inancındaysa o toplum içinde huzur ve mutluluktan söz edebiliriz. Aksi durumlar kargaşaya, kayırmacılığa dolayısıyla da adaletsizliğe yol açar. Bazı devletlerin yöneticileri bu kuralları topluma eşit uygulamaz ve ÇIKAR devranının içinde dönüp dururlar. Alınan bazı kararlar insanların huzurunun devamını sağlamak yerine öylesine katıdır ki özgürlüğün önünde adeta set oluşturur. Yani ülkeyi yönetenler düzeni koruyabilmek için gerekeni yapmak yerine çok katı ve hatta hayatı farklı bir çerçeveye dahi sokabilecek kararlar alabilir; sonucunda insanların etkileneceği düzeyi düşünemeyebilir. Olumsuzluk yaşandıkça ortaya çıkar. Ve bu yasaların hedefi büyük olsa da her zaman sonuç amaçlanan düzeni sağlamaz. Örnek vermek gerekirse Amerika Birleşik Devletleri’nin 1920’de uyguladığı alkol yasağı kanunu toplumda büyük etki yarattı. İnsanlar içki kıtlığından gizli gizli çok sayıda bar açtı. İçkiye olan talep daha çok arttı. Yasağın sonunda Amerika hem ekonomik zarara uğradı hem de daha vahşi ve daha özgürlüğüne düşkün bir toplum ortaya çıktı. Kısacası insanları vahşileştiren şey yasalar değil, katı yasaların ellerinden aldıkları özgürlükleridir.
Aynı zamanda yasalar yeni bir çağ da açabilir, Fransız İhtilali’nin dünyaya yeni bir bakış açısı sunması gibi… Çağdaşlık yolunda gerçekleştirilen her devrim, yeni bir kalkınmadır aynı zamanda. Aslında yasaların amaçladığı ve işlemeye çalıştığı düşünce de budur. Büyük milletlerin yaptığı hamleler etkili ve fevri olabilir ama onları büyük yapan ölçüt de budur. Amerika’nın zamanında uyguladığı çoğu kanuna bakıldığında; bir milletin akıllı ve açık fikirli olmasıyla birlikte dünyaya yön veren bir millete nasıl dönüştüğü de görülür.
Elbette ki yasalar herkesi kapsayacak biçimde uygulanmalıdır. İnsanlar arasında ayrım yapmak ya da çıkar ilişkisi kurmak için değil… Yasaların hedef alacağı kitle genel değilse; ya ülkenin üst mevki insanlarının desteğiyle uygulanmıştır ya da çözümsüzlükten kendi kendine üretkenlik çabalarına girmiştir.
Katı yasaların insanları vahşileştirdiği de son zamanların tartışma konusudur. Bu gibi problemler yasaların hitap ettiği kitle aralığı iyi hesaplanamadığında gerçekleşen çatlaklardır. Ya da çok büyük bir devrim gerçekleştiğinde bu sorunlarla karşılaşılır. Düzeni sağlamak için katı yasaların uygulanması zorunlu mudur? Bu tartışılır. Ama er ya da geç de olsa varılmak istenen yol uğruna devletler genellikle risk almayı severler. Mesela, bir gün sokakta yaşayan insan çoğunluğunu azaltmak için devlet olarak herkesin elini taşın altına koyması amacıyla yeni bir vergi uygulaması çıkarılabilir. “Sokakta yaşayan insanlarımızın ev sahibi olmasını sağlamak için yeni vergilere ihtiyaç duyulmaktadır. Bütçenin yetersizliğinden dolayı, çalışanların maaşlarından belli oranda kısıtlama yapılacaktır. Bu uygulama birlik ve beraberliğimizin, bir arada dostça, insanca yaşamanın bir göstergesi olacaktır.” dense, insanlar buna sadık kalır mı? Belki içinizden bu ne biçim uygulama diyebilirsiniz ama aslında, bir devlet yönetiyorsanız bu durum kısa süreli işinize yarayabilir. Evsiz insan sayısını azaltarak insanların sağlığını garantiye alabilirsiniz fakat diğer vatandaşlarınıza kısa süreliğine de olsa kısıtlamalar getirerek yaparsınız bunu. Belki sıkıntılar ve zorluklar yaşanabilir ama sonucunda gelecek için daha huzurlu bir yaşam vaat edilir. Asıl soru şu: insanlar bu gibi durumlarda karşı çıkmaz mı? Eğer devletin elinde yeteri kadar para yoksa vatandaşın yapabileceği ne olabilir ki? Kendinden ödün vermek… Aslında buradaki soru insanların devleti için kendinden ödün verip, vermeyeceği olmalıdır. Yönetimin düzensiz olduğu bir devlette düzen bir şekilde doğru insanların eline düştüğünde sağlanabilir ama insanlar da huzur ve mutlulukları için kendilerinden ödün verir.
Kısaca yasalar toplum düzeni, insanların huzur ve mutluluğu için vardır. Ancak kimi zaman yanlış uygulamalarla insanların özgürlüğüne de set vurabilir. İşte bu tür katı yasalar düzen kurmak yerine insanları vahşileştirirken kargaşayı da ortaya çıkarır. Dolayısıyla yasaların, toplum kuralları ve uygulamalarının çok özenle çıkarılması gerekir.