Roma Senatosu yaklaşık 2700 yıl önce Romalıların inanışına göre Roma’nın kurucusu olan Romulus tarafından 100 aile reisini bir araya getirerek kurduğu bir dayanışma kuruludur. Roma Senatosu Roma imparatorluğu 395 yılında yıkılmasına rağmen 6. Yüzyıla kadar toplanmaya devam etmiştir. Roma Senatosu Roma Cumhuriyeti boyunca bir kişinin yücelip, bütün gücü kendinde toplamasına engel olmaya çalışmıştır. Gaius Julius Caesar bütün gücü kendinde toplayıp kendini diktatör ilan ettikten sonra Roma Senatosu tarafından suikasta uğratılmasının ardından varisi Gaius Octavius Thurinus Augustus Caesar ilk Roma İmparatoru olarak Roma Cumhuriyetine son vermiştir ve Roma Cumhuriyetinin lağvedilmesinden sonra bütün güç İmparatorda toplandığı için senatonun çok bir otoritesi kalmamıştır. Ben de bu yazımda Roma Senatosu’nun otoriteryanizmi, totalitarizmi ve diktatörlüğü engellemeye çalışması hakkında konuşacağım.
Otoriter rejimlerde; bütün siyasal, ekonomik yetki tek bir kişide, partide veya zümrededir. Otoriter rejimlere siyasete, ekonomiye karar veren tek bir yönetici olduğu için günümüz Rusya’sını örnek verebiliriz. Totaliter rejimlerde ise; bütün yetkilerin yanı sıra, insanların sosyal hayatı bile yöneticinin kontrolü altındadır. Halkın ne yapacağına, nasıl yapacağına, nasıl davranacağına, ideolojisine ve hatta duygularına bile yönetici karar verir. Totaliter rejimlere halkın ne zaman ağlayacağına bile karar veren tek bir yöneticisi olan ve bu kararlara uyulmadığında halkı cezalandıran günümüz Kuzey Kore’sini örnek verebiliriz. Otoriter ve totaliter rejimlerde bu tür kararları halk vermediği için halkın özgürlükleri kısıtlanır. Özgürlükleri çok kısıtlanan medeniyetlerin de gelişmesi çok zorlaşır. Sonuç olarak halkına karşı baskıcı fakat uluslararası ilişkilerde daha zayıf ve kırılgan bir rejim ortaya çıkar.
Otoriter, Totaliter rejimlerde iyiye, kötüye, doğruya ve yanlışa demokrat rejimlerin aksine halk değil yönetici karar verir. İyiye, kötüye, doğruya ve yanlışa halk karar veremediği için yönetici halkın istediklerinden ve gerçeklerden uzak kararlar alabilir. Bu da halkı rahatsız eder. Halkın rahatsız olmasından dolayı iktidarını ve gücünü korumak isteyen yöneticiler de halka karşı baskıcı politikalar uygulayabilir ve halkı manipüle eden propagandalar yapar. Tarihte bu uygulamaların birçok örneği vardır. Örneğin, kendi kararlarından halkın ve siyasetteki diğer insanların memnun olmadığı için kendisine darbe yapılabileceğini düşünen ve güçten düşmek istemeyen Joseph Stalin, halkına çok büyük baskılar ve şiddet yanlısı politikalar uygulayarak ve kendine darbe yapma olasılığı olduğunu düşündüğü generalleri suikasta uğratarak iktidarını korumayı başarmış olsa da bu bir sürü insanın canına mâl olmuştur ve toplumda huzursuzluğa yol açmıştır.
Roma Senatosu da bu tür sorunlar ortaya çıkmasın diye çeşitli yasalar ortaya çıkarmıştır. Bunlardan biri de, diktatörün yalnızca savaş ya da iç karışıklık gibi olağan üstü durumlarda olayı çözmek için en fazla 6 ay kadar geçici yönetici olmasına izin verilmesidir. Diktatör olayı çözdüğünde veya 6 ayı doldurduğunda diktatörlüğünü iade etmek zorundadır aksi takdirde senato tarafından cezalandırılabilir.
Sonuç olarak, ben Otoriter ve Totaliter rejimlerin halka baskı uygulayan, toplumu huzursuz eden, insanların bireysel fikirlerinin ve haklarının önemsiz olduğu yönetim biçimleri olduğu için yanlış olduğunu ve Roma Senatosunun bunun önüne geçmeye çalışmasının da haklı olduğunu düşünüyorum.
Günümüzde de otoriter rejimler baskıcı özellikleriyle halkın özgülüklerini kısıtlayarak gelişemezken zamanın gerisinde kalmaya mahkûm olur. Gelişmek, çağdaş ve refah toplumları arasında yer almak isteyen halklar iktidarın tüm gücü elinde toplamasına karşı durmak zorundadır. Bu nedenle güçler ayrılığını sağlayan, bireysel hak ve özgürlükleri teminat altına alan ve demokrasiyi egemen kılan bir anayasa diktatörlüğün önündeki en önemli engel olacaktır.