Herkesin hayatını mutlulukla doldurmak istediğini biliyordum ama hayatım boyunca mutluluğa asla erişememiştim. Hayatın beni sürüklediği uçurumlardan kaçmayı başaramamıştım. Yine o uçurumlardan birinden kendimi aşağı atmak için çatı katına sığındım. Her zaman dinlediğim o depresif şarkıları açtım.
Her ağlamak istediğimde giderdim o çatı katına. Duvarlarla dost olmuştum ama onlar bile artık beni dinlemek istemiyor gibilerdi. Daha önce birçok kez intihara teşebbüs ettiğimden dolayı beni göz hapsinde tutan annem, beni elinden kaçırınca kapıya dayanmış; dışarı çıkmam için bağırıyordu. Ona iyi olduğumu ve beni rahat bırakmasını söyledim. Gittiğini belirten ayak seslerini duyduğumda kendimi çatı katındaki eski yatağa atıverdim. O yatak beni geçmişime doğru çekiyordu sanki. Birden aklıma çocukluğum geldi. Okula ilk başladığımda ne de heyecanlıydım. Her şeyin güzel geçeceğini düşünüyordum.
Okula vardığımızda babamın arabasından fırlayıp okula doğru koştum. Annemle babam ağlayarak beklememi söylediler. Durup gelmelerine izin verdim. İkisini de öpüp okula doğru koştum. İçeri girerken bir kız beni kasten düşürüp gülmeye başladı ve “Bu ezikle daha çok işimiz var.” dedi.Yanındaki kızlarla birlikte içeri girdiler. Üstüm başım toz oldu. Günün böyle başlamasını ummamıştım tabii ki. Ağlamak istiyordum ama daha fazla rezil olmayı kaldıramazdım. Üzerimi çırpıp içeri girdim. Sınıfa ulaştığımda benimle kimsenin oturmak istemediğini gördüm. Bana pasaklı demeye başladılar. Yeni tanışan çocukların beni aşağılamak için ağız birliği yapmasına oldukça şaşırmış ve üzülmüştüm. Boş olan en arkadaki sıraya oturdum. Gün benim için nasıl başladıysa ilkokul hayatım da öyle sürüp öyle bitti.
Yastıktan kafamı kaldırdığımda yüzümün göz yaşlarımdan dolayı ıslandığını fark ettim. Böylesine aşağılandığım yılları hatırlamak bana hiç iyi gelmemişti. Eskiden hep kendimi suçlardım ama büyüdükçe sorunun kötü insanların kanında olduğunu fark ettim. Yataktan kalkmak istedim ama bedenim o yatağa bağlanmış gibi hissettim. Hareket edemediğimi anladığımda babamın öldüğü zamana gitmek üzere kafamı yastığa koydum.
İyi biriydi babam. Yüzünde tebessümü eksik olmayan, biraz saf bir adamdı. Onu mutsuz etmek zordu. Büyük bir zaafı vardı. Bu zaafı ise annemdi. Annemle ilgili her şeye büyük ilgi duyardı. Anneminse ona karşı sevgisini veya ilgisini gösterdiğini hiç görmemiştim. Babam da annem de aşıktı. Babam anneme aşıktı ama annem uğruna ölebileceği eski eşine aşıktı. Babama bunu hissettirmemeye kalkışsa da her zaman yenik düşer ve bir şekilde babam bunu anlardı. Babamın en büyük tesellisi ben ve abim olurduk. Babamın her şeye rağmen mutlu olduğunu düşünürdüm. Bu düşüncenin ömrü abim şöyle diyene kadardı: “Doğa, babam kendini bıçaklamış.” Abimin yanına geldiğimde bana olay yerinde bulunan fotoğrafların kopyasını gösterdiler. Bunlar annemle eski eşinin evliyken çektikleri fotoğraflardı. Sonradan öğrendik ki babam bunun için değil annemin, eski eşiyle bir ilişkisi olduğunu öğrendiği için intihar etmiş.
Odadaki kırık aynaya baktım. Gözlerim şişti. Gözlerimin bu kadar şişmesine neden olan gözyaşlarım babam içindi. Ona olan özlemimi hiçbir zaman açıklayamazdım. Anneme karşı duyduğum hisler bir boşluktan ibaretti. Ölümüne sebep olduğu kişi benim şu hayatta en sevdiğim insandı. Ben o insanı kurtaramadım. İşte mutluluğuma engel olan en büyük şeydi bu. Kalbimdeki yara hala kanıyordu.
Yatağın bana karşı olan direncini yenip hızlıca yataktan kalktım. Kendimi babamın yanına gitmeye hazırlamaya başladım. Ona olan özlemim sonunda dinecekti. Sonunda babamın güzel gözlerini tekrar görebilecektim. Babamın yaptığı gibi bıçak kullanacaktım. Sonunda çatı katından ayrılmaya karar verdim. Oradan tam uzaklaşmak üzereyken omzuma bir el dokundu. Arkamı döndüğümde babamı gördüm. Şaşkınlığım mutluluğuma karışmıştı. Her zamanki mutlu ifadesini takındı ve bana şöyle dedi:”Mutluluk nedir kızım? Mutluluğu tatmin olmak ya da tatmin etmek mi sanıyorsun? Mutluluğunun diğer insanlara bağlı olduğunu mu düşünüyorsun? Cevabın evetse yanılıyorsun canım. Mutluluk sen hayata başladığında cömertçe ikram edilir sana. Her şey harika durur ilk başta. Mutluluğunu kazanabilecek yaşa geldiğindeyse hayat sana karşı tüm acımasızlığını kullanır. Seni üzer ve yıpratır. İşte o zaman her şeye rağmen ben iyi hissediyorum diyorsan mutlusundur. Seni ne ben tam olarak mutlu edebilirim ne de bir başkası. En kötü zamanlarda kendini iyi hissetmek senin elinde. Ruhunu mutlulukla doldurmak da senin elinde. Sadece mutluyum de ve kötü her şeye rağmen hayata şükret.”
Anladım ki ruhumuzu kararttığımız her andan biz sorumluyuz. İnsanları ve yaşadıklarımızı sadece ortak ediyoruz bu suça. Onların ruhumuzu etkilemesine izin vermek bizim elimizde. Hiçbir olaya veya hiçbir kişiye bağlı olmak zorunda değiliz. Biz biziz ve biz; her zaman, her koşulda, her şeye rağmen çok mutluyuz!