Gece saat on civarı Tunalı’nın boş,sessiz bir sokağında yürüyorum.Kulağımda son seste bir parça çalıyor Büyük Ev Ablukada “Hoşçakal Kadar”.İçimde hiçbir hayat enerjisi olmadan boş boş yürümeme devam ederken yağmur çiselemeye başladı.Derin düşüncelere daldım.Eskiden ne kadar mutluydum oysaki.Arkadaşlarım vardı,gençlik aşklarım.Hepsi beni hayata bağlıyodu adeta,onlarla eğlenip onlar için yaşıyordum.Şimdi ise üniversite eğitimini yarıda bırakmış,gelecek planı olmayan ve kötü alışkanlıklar edinmiş biriyim.Yağmur şiddetlenmeye başlayınca gördüğüm ilk bara girdim.Bu mekan gözüme çok tanıdık geldi,sonra eskiden en yakın arkadaşımla hep buraya konsere geldiğimizi hatırladım,ne kadar eğlenirdik.İkimizde o zamanlar birilerine takıntılı derecede aşıktık.Hala o çocuk için neler yaptığımı hatırlıyorum.Adı Atakan’dı,kıvırcık şaçlıydı.Yüzücüydü ve her antrenman öncesi buluşurduk.Cidden ona takıntılıydım ve okadar fazla anımız var ki hepsi birbirinden güzeldi.En son gördüğümde bana hoşçakal bile demeden gitmişti ve bir daha hiç görüşmemiştik.Bu olay yaşanalı 6 sene oldu ama hala dün gibi hatırlıyorum,unutulacak gibi değil zaten.Hala ona aşık bile olabilirim ama duygusuzlaştığım için artık anlayamıyorum.Neden ben değildim sevdiği,neden beni şeçmemişti cidden bilmiyorum.Gene kafam çok dağıldı için eve gitmem gerekiyordu saat on iki olmuştu bile.Fakat ordan tam uzaklaşmak üzereyken omzuma bir el dokundu.Arkamı döndüm kim olduğuna bakmak için ve onu gördüm.İlk başta hayal kurduğumu düşündüm yada akıl sağlığımı cidden kaybettiğimi ama gerçekti bu Atakan’dı.Normalde bana selam bile vermeyen Atakan karşımda duruyordu.Birbirimizle sadece bakışıyorduk.O an her şey durmuş gibiydi.Rüyamda görsem inanmazdım,deseler o öylece durucak sen susucaksın.Bu suskunluğu bozmam gerekiyordu.”Ne işin var burda?” bu kelimeler dilimden çok zor dökülmüştü.Elime bir zarf iliştirdi ve arkasını dönüp gitti. En ufak bir kelime etmeden.Okadar sene sonra yanıma geliyor ve yine son gördüğümde de yaptığı gibi hoşça kal bile demeden gidiyor.Kaldırıma yavaşça oturdum çünkü bu zarfın içinde ne olduğunu öğrenmek istemiyordum.Sakinleşmek için müzik açtım ve yavaşça zarfı yırtmaya başladım.İçinden bir davetiye çıktı,bir düğün davetiyesi.Üzerinde iki isim yazıyordu Atakan ve Nil.Öylece donakaldım,ne hissedeceğimi bilmiyordum.Okadar sene unutamadığım çocuk bana düğün davetiyesini vermişti.Eve yürümeye başladım ve telefonumdan bir numarayı tuşladım.Ada’yı arıyordum,senelerdir hiç konuşmadığım o en yakın arkadaşımı.Ona olayları anlatırken beni hiç yadırgamadı aynen seneler önce olduğu gibi dinliyordu.İkimizinde aklından geçen tek bir şey vardı,oda düğünü sabote etmekti.Biliyorum çok türk dizisi gibi bir plan ama biz yapardık.Düğün günü gelmişti Ada ile hazırlanıp yola çıktık.Vardığımızda etrafta kimse yoktu,yeri karıştırdık sandık ta ki onu görene kadar.Atakan,üzerinde sade bir smokinle bana bakıyordu.Yavaşça yürümeye başladı ve önümde diz çöktü.Ne olduğunu daha ben kavrayamadan ağzından o kelimeler döküldü “Benimle evlenir misin?”.Diyecek tek bir şeyim vardı oda “Evet”ti.
Sonu Olmayan Takıntım
(Visited 26 times, 1 visits today)