Kahramanımın günlüğünden sayfalar;
17.10.1964
Babamı gemi kazasında kaybettim. Ne hissettiğimi veya ne hissetmem gerektiğini bilmiyorum. Artık öksüzüm.
18.10.1964
Beni Şefkat Hanımın yanına gönderiyorlar. Burada, evimde kalmak istiyorum. Hatıralarımı bırakıp gitmek istemiyorum. Çok uzakta, küçük bir adada yaşayan bir akrabam varmış. Adını tam hatırlamıyorum bile. Şefkat Hanım’ a benzeyen bir şeydi, garip bir isim.
20.10.1964
Sonbahar ve ayrılık! Eşyalarımı toplayıp limana doğru yola çıktım. Limana vardığımda görevli beni bekliyordu. Daha fazla oyalanmadan beni o küçük adaya götürecek gemiye bindik. O kadar yorulmuşum ki adaya vardığımızı bile fark etmedim. Oraya ulaştığımızda görevli beni Şefkat Hanımın evine kadar çıkarttı. Karşımızda yüzü gülmekten kızarmış, tombik ve kısa boylu bir kadın duruyordu. Ne yalan söyleyeyim onu gördüğüm an hemen alışı verdim Şeker Hanıma. Bu arada adı Şefkat değil de Şekermiş. Eve girdiğimde fırından yeni çıkmış börek kokusu içeriyi sarmıştı, her taraf el işleri ile doluydu. Değişik motifli halılar, her odada mutlaka bulunan biblolar ve ahşap döşemenin gıcırtısı evin ne kadar eski olduğunu kanıtlar gibiydi. Yendi, içildi sıra yatmaya geldi. Şeker teyze, aşağı kattaki kullanılmaktan yayları fırlamış, sigara kokan, bordo koltukta yatmamı söyledi.
21.10.1964
Hiç uyuyamadım. Koltuk her yerimi çürütmüş. Şeker teyze bana yukarıdaki odayı vereceğini söyleyince çok mutlu oldum fakat yukarıya çıktığımda gördüğüm şey beni o kadar da mutlu etmedi. Yerde eski kırışmış gazeteler, perdelerdeki yağ lekeleri ve banyonun rutubetli duvarları bizi temizle der gibiydi. Şeker teyze ancak odayı temizlersem benim olacağını söyledi. Hemen temizliğe başladım. Bulabildiğim bütün temizlik malzemelerini yanıma aldım. Banyodan başlamaya karar verdim. Temizlik neredeyse tüm günümü aldı. Yenilenmiş gibi gözüken banyoya keyifle baktım ve oradan tam uzaklaşmak üzereyken omzuma bir el dokundu. Sıçrayarak döndüm. Arkamda kimse yoktu. Birinin omzuma dokunduğuna yemin edebilirim. Sanırım gerçekten de çok yorulmuşum. Tüm odanın temizliğini bitiremediğim için bugün de o bordo koltukta yatmak zorundayım.
22.10.1964
Odayı temizlemek için yukarı çıktım. Kapıyı açtığımda yatakta biri oturuyordu. Şaşkınlıktan gözümü açıp kapadım fakat gitmedi. Dışarı koşmak üzereyken kapı bir anda çarparak kapandı. Kapı kolunu zorladım ama açılmadı. Oturan kişi ayağa kalktı ve beni korkuttuğu için özür diledi, adının Ada olduğunu söyledi. Şeker teyzenin kızıymış. Benden yardım istedi, annesinin ona hediye ettiği kolyenin ucunda bir gün onun olacak bu evin anahtarı varmış. Fakat kolyenin hediye edildiği gün Ada bir kırız geçirip ölmüş. Bir ruh olduğunda evin içinde hapis kalmış. Benden kolyeyi bulup anahtarı ona getirmemi istedi. Neden annesiyle iletişim kurup kolyeyi ondan istemediğini sorduğumda, annesinin onu göremediğini söyledi. Yardım edeceğimi söyledim. Kolyeyi aramak için aşağı indim. Şeker teyze merdivenleri siliyordu, boynunda bir anahtar kolyesi vardı. Ona kolyesinin neyin anahtarı olduğunu sorunca kolyeyi çıkarıp bana verdi ve kendim bulmamı söyledi. Üst kata çıkıp kolyeyi Adaya verdim. Bünyesi ışığa dönüştü ve odanın açık penceresinden uçup gitti. Ne olduğunu anlamadan yatağa yattım. Biraz uyumak iyi bir fikir gibi geldi.
Uyandığımda eski evimde olduğumu fark ettim. İlk önce anlam veremedim, Kirli odam neredeydi, peki ya Şeker teyze? Hemen yatağımın yanında duran günlüğüme baktım, bütün sayfaları boştu. Aşağı koştum, babam oturma odasında kitap okuyordu. Onu görünce çok sevindim, ona sarıldım. Nasıl hayatta olduğunu sorduğumda bana nasıl öldüğümü sordu.