Bir cuma günü pijamalarımı giymiş, dişlerimi fırçalıyordum. Sonra garip bir şekilde banyoda büyük büyük büyük dedemin tablosunu gördüm. Önceden orada yoktu; kısa süreli bir şaşkınlığın ardından tabloyu yerinden çıkardım. Arkada bir not ve bir kamera vardı. Notta “Kullan kamerayı üstünde; git istediğin yere.” yazıyordu. Ürktüğüm için kamerayla öncelikle diş fırçasını kayda aldım; diş fırçası bir anda yok oldu. Üstelik henüz fırçalama işim bitmemişken… Nesneleri yok eden bir kameram vardı. Sonunda cesaretimi toplayıp kamerayla kendimi çektim.
Garip bir yerdeydim; mavi ışıklar ve sayılar vardı. Diş fırçası da buradaydı. Ne olduğunu anlamadığım iki sayı solda, ortada iki sayı ve sağda da dört sayı vardı. Soldakini 31, ortadakini 12, sağdakini 2049 yaptım. Bir anda renkli fosforlu binaların olduğu bir yere geldim. Bir panonun üzerinde geri sayım vardı; 30 dakikadan geriye… Bir sürü insan ve bir robot toplanmıştı. Burası görünüşe bakılırsa gelecekti, zaten yazdığım sayılar da bunu işaret ediyordu. Biraz gezindikten sonra kameranın parçalara ayrıldığını fark ettim. Pazar yeri gibi bir yere girdim. Göz kamaştırıcıydı. Burada her yer fosforluydu. Tamirci arayışına girdim ve nihayet buldum.
-Bu kamerayı düzeltir misiniz?
“Bu bir kamera mı?” dedi tamirci gülerek. Sanırım onların zamanına göre oldukça eski bir teknoloji ürünüydü elimdeki kamera. Tamirci kamera olduğunu bile anlayamamıştı. Gel gör ki bu ihtiyar kamera zamanda dolaşmayı sağlayabiliyordu. Adam “Al sana bu kamerayı vereyim.” dedi. Gözle görmesi zor bir kameraydı verdiği.
-Bu nasıl kullanılıyor?
-Kendine tak.
Ne dediğini anlamaya çalışıyordum. Arkasını döndüğünde o herkesin sırtında olan düğmeyi fark ettim. Ne işe yaradığını merak ettiğim bu düğmeye bastım; tamirci bayılmıştı. Yanlış bir şey yaptığım hissi sarmıştı beni. Robot tamircinin aletleriyle hızlıca kameramı düzelttim ve oradan koşarak uzaklaştım. Benim dışımdaki herkesin robot olması beni çok korkutmuştu. Koşarken teker teker tüm robotların düğmelerine basıp onları bayılttım.
Geri sayımda 15 dakika kalmıştı. Kameramla kendimi çekmeye başladım. Aniden havai fişek sesleri duydum. Işıktan gözümü açamıyordum. Zaman ayarını “”rastgele zaman” kısmına alıp çekimi bitirdim. Bağırışlar duyuyordum, kulağım neredeyse patlayacaktı. Ayak sesleri artıyordu, yanımdan bir dinozor geçti! Bir dinozor… Korkudan yine rastgele zaman ayarına aldım. Geldiğim yer o kadar göz kamaştırıcı değildi. Biri beni evsiz sanıp evine davet etti. Televizyonu siyah beyazdı. Demek ki yakın bir geçmişteydim. Sorduğumda 1982 yılı olduğunu öğrendim. Ev sahibi kadın bana yemek ikram ederken dış kapıya biri vurmaya başladı; kapıyı kırmak üzereydi. Kadının korktuğu belliydi. Kadını alıp 1983’e bıraktım ve kendi zamanıma, banyoma geldim.
Şimdi anlıyorum… Herkesin alışkın olduğu bir zaman var sanırım. Şu an olduğumuz zaman çok iyi; eskiden savaşlar varmış, gelecekte robotlar belki insanlığı bitirecekmiş. Dinozorları ise hiç karıştırmayayım….