Yıl 2021, okul gezisinde bir müze geziyorduk. Birbirinden ilginç birden fazla araç vardı. Okul ekibinden biraz uzaklaşıp gezmek istemiştim. Biraz etrafı inceledikten sonra karşımda bir zaman makinası gördüm. Biraz kurcalayıp, zaman makinesini kullanmaya karar vermiştim. Tam binerken üzerinde ünlem işareti olduğunu fark ettim fakat ilgilenmedim. Ve yapmamam gereken o şeyi yaptım, makineyi başlattım. İlk önce karşıma “Bir yıl seçiniz.” başlıklı bir yazı çıktı, karşıma animasyon çıkar diye düşünerek yılı 3021 olarak girdim. Ardından “Gideceğiniz ülkeyi seçiniz.” başlıklı bir yazı daha çıktı, Amerika’yı girdim. Sonra beni korkutan o yazı çıktı “Sıkı tutunun!”
Ne yapacağımı bilemedim sadece yardım edin çığlıkları çıkıyordu ağzımdan bağırıyordum ama duyan yoktu, sanırım beni unutup gitmişlerdi. Birkaç dakika sonra gözlerimi açtım ve kendimi Amerika’nın sokaklarından birinde buldum. Her yer çok farklıydı, biraz başımı yukarı kaldırdığımda gökyüzünde uçan arabaları ve ardından sırtlarındaki rokete benzer şeylerle uçan insanları gördüm. Taşıtların şekli o kadar değişmişti ki bunların ne olduklarına inanmak çok zordu. Kendimi gökyüzüne kaptırmış başım hava bir şekilde yürüyordum. Sonra beni ayıltan bir şey oldu, bir kadına çarptım. Nihayet sonunda yürüyen biri diye geçirdim aklımdan. Ama o an anladım ki, o insan sandığım kadın benim içimden geçmişti tıpkı bir hayalet gibi. Bende bir şeylerin içinden geçebiliyor muyum diye bir test etmek istedim ve yollun kenarındaki ağaçların içinden geçmeye çalıştım ve evet bende geçebiliyordum. Kısa bir süreliğine ağaçların içinden geçmeye başlamıştım. İnanılmaz eğlenceliydi. Dikkatimi dağıtan bir ses duydum ve başımı yukarı kaldırdım. İnsanlar yavaş yavaş buraya doğru iniyordu, farklı ülkelerden gelenler de vardı. Demek ki başka ülkelerde de bu roketler vardı. Peki ama uçaklar, uçaklar artık yoktu insanlar kendi istedikleri yerlere kendileri gidiyordu. Yere inen insanlar bazı kafelerde oturdu ben de peşlerinden gittim. Siparişimizi masada açılan dokunmatik ekrandan söylüyorduk ve hemen robotlar ile birlikte siparişlerimiz geliyordu. İnsanların telefonlarının ekranı havada açılıp kapanıyordu ve insanlar havaya dokunarak telefondaki işlerini hallediyordu. Çok harika gözüküyordu ben de denemek istedim ve başardım. Biraz telefonla vakit geçirdikten sonra ben de kendime bir adet roket almaya karar verdim ve aldım. Nasıl aldığımı hiç sormayın uzun hikaye. Fakat çalıştırması bundan da uzun, bir makine bu kadar mı zor çalışır? Gerçekten makineyi çalıştırmak çok zaman kaybettirmişti ama başarmıştım. Düşe kalka öğrenilen araçlardan biri de bu olmalı bence. Roketi kullanarak biraz gezmek istedim kısa bir süre dolaştıktan sonra karşımda bir istasyon gördüm “Uzay Treni” o an inanamadım oraya doğru ilerlemeye başladım. Zaten bu roketler sayesinde iki saniyede oradaydım. Milyarlarca insan oradaydı çekik gözlüsü, zencisi, sarışını, uzunu, kısası…görüp görebileceğiniz herkes. Hepimiz bir treni bekliyorduk. Tren hiç beklemediğim bir şekilde ışınlanarak geldi, içinden insanlar çıkıyordu tıpkı bir hayalet gibi fakat bu sefer sadece insanlar çıkmıyordu farklı yaratıklar da vardı. Tek gözlü olan varlıklar “uzaylılar”
Uzaya geldiğimizde o an ne yapacağımı bilemedim milyarlarca yıldızın arasında tek başıma kalmıştım herkes bir yerlere dağılmıştı. Ben de ilk önce kendi galaksimizi incelemeye karar verdim ve o an gördüm ki her gezegenin etrafında bir istasyon vardı Satürün’ün halkalarını görmek için biraz yakınlaştığımda bir ses yankılanmaya başladı “Son 9,8,7,6,5…” o an neler oluyor diye bağırıyordum “4,3,2,1,0” gözlerimi tekrar açtığımda başladığım noktadaydım. Zaman makinesinin içinde.