Bir sonbahar günüydü. Her tarafta yapraklar uçuşuyordu. Burak bir doğum günü partisine gidiyordu ama bir anda hediye almayı unuttuğunu hatırladı. Koşarak bir mağazaya gitti ve ona güzel bir hediye aldı. Sonra yeniden yola koyuldu.
Yolda bir kutu gördü ve durdu onu açmak istemişti fakat başka birilerinin eşyasını karıştırmanın kötü bir şey olduğunu biliyordu ama kendini tutamadı ve merakından kutuyu açtı ve karşısına bu telefon çıktı. Onu eline aldığında telefon çalmaya başladı. Yine kendini tutamayıp açtı. Telefonda konuşan arkadaşı Ayçaydı. Ona dedi ki Doğum günü partisi olan arkadaşı yani Ayşegül o korona olmuştu ve on dört gün dışarı çıkıp bizimle oynayamayacak. Burak bu haberi duyunca eve gitti. Evin yolunu tutmuş Burak yolda bir kutu gördü ve içinden dedi ki “yine mi” üstünde beni aç yazıyordu ama bu sefer dayanıp sabırlı olacaktı ve arkadaşları ile açmak istiyordu.
Bekledi bekledi on dört gün geçti ve sonunda arkadaşları ile toplandı. Sonra kutuyu açtıklarında içinden yine telefon çıktı ama biraz eskilerden bir telefondu. Ve çalmaya başladı. herkes telefonun başına toplanıp Burak’ın onu aç dediler. Burak korku içinde telefonu açtı ve sonra hiç kimse onları bulamadı ve kaybolan herkesin özelliklede Burak’ın içinden şu geçiyordu. “Başıma bunların geleceğini bilseydim o telefonu hiç açmazdım. “onları bir daha görebilen olamadı ve herkes bu hikayeyi duyunca onların ve Burak’ın dokunduğu telefona dokunmadılar.