En eski çağlarda yaşamış insanlarla bizler arasında hayat şekli olarak çok ciddi farklar bulunduğu bir gerçektir. Günümüz insanları gerek doğaya karşı üstün olmaları gerek konforlu yaşam alanları kurmaları gerekse de pratikleşmiş üretim yöntemleri kullanmaları itibariyle ilk insanlardan daha az çalışmakta ama daha rahat yaşamaktadır. Peki, bu durumun sebebi nedir? Günümüz insanını, yaşamak için kaçıp saklanan, avcılık ve toplayıcılık ile geçinen, doğa ile devamlı bir mücadele içinde olan eski çağ insanlarından ayıran şey bilim ve onun bir sonucu olan teknolojidir.
Tarih boyu yapılan bilimsel çalışmalar ile insanlık medeniyet anlamında ciddi gelişmeler kat ederek doğaya üstün gelmiştir. Yalnızca doğaya değil insanlar bir süre sonra toplum olarak bulundukları bilimsel düzey itibariyle diğer toplumlara da üstün gelmişlerdir. Kimi toplumların aşağı kalmış toplumlara nazaran nasıl üstün duruma geldiklerinin en açık örneği Amerika Kıtası’nın keşfidir. Bu keşif ile bilim düzeyi yüksek Avrupa ile bilim düzeyi alçak Amerikan yerlileri karşı karşıya gelmiştir. Bilimsel düzey farkının yarattığı ortamda bilimsel olarak geri kalmış toplumların kaderleri bilimsel olarak üstün durumda olan toplumların vicdanlarına kalmaktadır ve Amerika’nın keşfi olayında Avrupa medeniyetlerinin yöneticilerinin talan güdüsü kendilerinin vicdanlarına ağır basmıştır.
Bilimin toplumları, doğaya ve diğer toplumlara karşı nasıl üstün duruma getirdiği açıktır ve bilim bu özelliği ile bir toplumun kaderini etkileyen en önemli etkendir. Toplumların kaderini tayin etmesi özelliği bilim ile ilgili çok ciddi bir soruyu ortaya çıkarmaktadır: “Mademki bilim bir toplumun kaderini tayin etmektedir ve toplumlar arasında bilim düzeyi farklılıkları mevcuttur, bu durumda bilim ulusal mıdır?”
Bilimin ulusal olduğu görüşü bir yanılgıdır. Bilim evrenseldir, çünkü bir bilimsel gelişme sınır tanımaz. Tarihte bilimin sınır tanımamasının güzel örneklerinden biri doğu medeniyetlerinde bulunan barut, pusula ve matbaa gibi buluşların zaman içinde Avrupa’ya yayılmasıdır. Bilimsel bir gelişme zaman içinde yayılır ve dünyaya tesir eder. Özellikle günümüzde bilim sınır tanımamaktadır ve tam anlamıyla evrensel bir nitelik barındırmaktadır. Bilimsel buluşlar günümüzde dünya geneline keşfedildikleri gibi hızla yayılmaktadır, fakat yine de hala toplumlar arasında bilim düzeyi farklılıkları mevcuttur.
Günümüz dünyasının ışık hızındaki haber ve iletişim ağlarına rağmen hala bazı toplumlar bilimsel anlamda diğerlerine üstündür. Bunun nedeni bilimi reddeden yönetim anlayışlarıdır. Bilimin yayılmasının engellenemeyeceği bir gerçek olmakla birlikte bilimin kendine sırtını dönen toplumlarda pratik karşılık bulamayacağı da bir gerçektir. Bir toplumun bilimsel bir gelişmeden haberi olmasına rağmen toplum yöneticilerinin bu gelişmeye fikri temeli bakımından karşı olması veya onu uygulayacak ortamı sağlamaya çekinmeleri o toplumu bilim düzeyi olarak geri bırakmaktır. Zamanında bilimi kabul eden ve refah içinde yaşayan Müslüman toplumların kendi yöneticilerinin dini yanlış yorumlamaları ile bilime sırt çevirmeleri sonucu bugün Müslüman toplumların bilimi kabul eden batı toplumları tarafından ezilmesi bilimi terk etmenin acı sonuçlarına bir örnektir.
Tarihte elbet iyiler ve kötüler her zaman olmuştur, fakat kazananı iyilik ve kötülük değil daima bilimsel ilerleme ve teknolojik güç belirlemiştir. Bilimsel üstünlük iyilerde bulunduğu müddetçe barış durumu hakim olmuştur, fakat aynı şekilde üstünlük kötülere geçince daima yıkım ve eza dünyaya hükmetmiştir. Tarihe bakıldığında bilimsel üstünlük ne zaman yanlış ellere geçse daima dünya için sonuç hüsran olmuştur. Haçlı seferleri ile kendi topraklarında haksız yere katledilen ve zulmedilen Müslümanlar, Amerika’nın keşfi ile yerlilere verilen haksız ezalar, Berlin Duvarı’nın çöküşü ile barış ve insan temelli sistemleri savunan doğu bloğunun yıkılarak modern barbar ve katil olan batının zaferi gibi durumlar bilimsel üstünlüğün kötüler tarafından kontrol edilmesinin acı sonuçlarıdır.
Bilim evrenseldir ve herkese açıktır, ulusal değildir ve onu her kim sahiplenirse güçlü olan odur. Bu sebeplerden ötürü ülke olarak bizlerin görevi daima yüzümüzü bilime dönmek ve ona yönelmektir. Ödevimiz batı toplumlarının barbarlıklarına özenmek değil onların bilimsel üstünlüklerini analiz etmektir. Avrupalı toplumlar çürük düzenlerinden dolayı değil bilimsel üstünlüklerinden dolayı refah içindedirler. Bilimin evrenselliği ilkesinden yola çıkarak bu ileri düzey bilimleri irdelemeli ve özümsemeliyiz ki varlığımızı şerefli ve gururlu bir şekilde sürdürebilelim ve modern barbarların sömürüsü altına girmeyelim.