Gemide kaldığımız kamaradaki yatakların insanların fiziksel sağlığı için yeterince iyi olmamasından kaynaklanıyor olacaktı ki o sabah uyandığımda da her yerim ağrıyordu. Ayağa kalktım ve sağa sola sallanmakta olan geminin koridorlarında yol almaya başladım. Gece geç saatlere kadar vardiyam sebebiyle ayakta kalma zorunluluğundan ortaya çıkan yorgunluk gözlerimi açmamı ve bu durum da etrafı görmemi zorlaştırıyordu.
Güvertedeki mürettebatın bağırış sesleri ve şiddetli dalgaların gemiye çarpması sonucu gemiye vuran zincirlerin sesleri eşliğinde kahvaltı etmek için yemekhaneye doğru yürüyordum. Ortamın ışığına alışamamam sebebiyle gözlerimi açamıyor olmam ayağımı sürekli bir şeylere çarpmama neden oluyordu.
Yemekhaneye vardığımda benimle aynı vardiyada bulunan diğer arkadaşlarım girişin yanında sohbet ediyorlardı. Kahvaltı için aralarına karışmak üzereydim ki komutanımız kaportadan(gemi kapısı) içeri girdi. Hepimiz kapıdaki nöbetçinin dikkat sesi ile hazırola geçtik. Komutan tuhaf bakışları ve heyecanlı ses tonuyla geminin şu anki durumunu ve bu zamana kadar başardığımız görevleri anlatarak başladı sözlerine. İleride karşılaşabileceğimiz sorunları belirterek sözlerine devam etti. Komutanın, o uzun konuşması esnasında arada söylediği bir şey beni çok etkilemişti: “Şunu asla unutmayın: Önemli olan hayatınızı nasıl yaşadığınız değildir. Önemli olan bunu kendinize özellikle de başkalarına nasıl anlatacağınızdır.”
Kahvaltımızı ettikten sonra nöbeti devralacak vardiya olarak görevimizin başına geçmek üzere üst güverteye çıktık. Gece nöbetinde olan meslektaşlarımız yerlerinden ayrılırken bizler onların yerlerini alıyorduk. Benim görevim Ege Denizi boyunca Akdeniz’e kadar eşlik edeceğimiz sivil tanker gemisine gözcülük etmek, etraftan gelebilecek herhangi bir tehlikeyi izlemekti.
O gün de diğerleri ile aynıydı, eşlik ettiğimiz sivil tanker gemisi ve benim bulunduğum gemi dışında deniz bomboştu. Aklımdan sadece kaptanımızın yemekhanede söylediği şeyler geçiyordu. Özellikle de o cümlesi aklımdan çıkmıyordu. Askerliğim gerek sivil gemilere gerekse savaş gemilerine eşlik ederken gözcülük yaparak denizlerde geçmişti. Denizden yansıyan güneş ışığı sabahın erken saatlerinde doğrudan gözlerime geldiğinden o gün de gözlerim kısık bir şekilde ufku izlemeye başlamıştım ki sivil gemide bir hareketlilik dikkatimi çekti. Çabucak elime dürbünümü aldım ve sivil tanker gemisini izlemeye başladım.
Başta geminin köprü üstünde(geminin yönetildiği kısım) birçok kişinin toplandığını gördüm ki bu normal bir mürettebat toplantısı olabilirdi. Daha sonra gördüğüm bir şey çok şaşırtıcıydı. Yüzü maskeli 5 kişi içeriden geminin kaptanını ve mürettebatın geri kalanını dışarı atıyorlardı. Gördüklerimi hemen bildirmem gerekliydi. Telsiz kullanarak bulunduğum geminin köprü üstüne anons geçtim ve gemimiz hızlanmaya başladı.
Dakikalar sonra tanker gemisinin sirenlerinin çalmaya başladığını duyduk. Her iki gemideki mürettebat harekete geçmişti. Biz, eşlik ettiğimiz gemiye ulaşmaya çalışırken aynı anda yardım için ulusal birliklere haber vermiştik. Kaptan ve komutanım tanker gemisini izlemeye devam etmemi söylediler. Gemi manevralar yaparak bizim ve ulusal birliklerin işini zorlaştırmaya çalışsa da tüm ekip elinden geleni yapıyordu. Aynı anda gemiden aşağıya zavallı mürettebattan bir kısım insanları atıp onlarla vakit harcamamızı sağlamaya çalışıyorlardı.
Uzun bir kovalamaca ardından ulusal birliklerin de gelmesi ile denize atılan mürettebatın tamamı kurtarılmıştı ancak ben hala eşlik ettiğimiz geminin köprü üstünü izliyordum. İçeride olanları bir bir komutanıma aktarıyordum ve o da gerekli birliklere veriyordu bu bilgileri. Çeşitli noktalardan harekete geçen destek gemilerinin de tanker gemisinin yolunu kesmesi sonucunda uzun kovalamaca son bulmuştu.
Yakalandıklarını anlayan kaçaklar ellerini havaya kaldırarak köprü üstünden uzaklaştılar. Komutanım bu başarılı kovalamacanın sonunda bana teşekkür etti. Bu durumun fark edilmemesi sonucunda gemiden atılan mürettebat kurtarılamayabilirdi ya da gemi ellerinden kaçabilirdi. Yetkililer ile biraz konuştuktan sonra aklıma yeniden komutanımın o sözleri geldi: “Önemli olan hayatınızı nasıl yaşadığınız değildir. Önemli olan bunu kendinize özellikle de başkalarına nasıl anlatacağınızdır.”