“Her insan içinde iyilik ve kötülükle doğar. Önemli olan yola hangisiyle devam ettiğin.” Siz bu görünüşe katılıyor musunuz? Ben bu görüşe kesinlikle katılıyorum.
Bu sonucu kanıtlamış bir sürü resmi araştırma vardır. Örnek olarak ; Yale Üniversitesi’nin bebekler üzerinde yürüttüğü bir araştırma verilebilir. Bu araştırmada iki bilim insanı ve ekibi, bebeklerle çalışarak insanın iyilik ve kötülük olgusuna doğuştan getirdiği tepkileri ölçüyor. Bu şirin bebekler deneylerde defalarca tercihleri “iyi” yönde kullanıyorlar. Bu tercihleriyle aklımıza yeni bir soru takıyorlar : ”O zaman dünyadaki bunca savaş, bunca kötülük, bunca şiddet nereden geliyor?”. İşte bu noktada eğitim devreye giriyor. Küçük yaşlardan başlayan yapıcı ve pozitif bir şekilde yetiştirilen çocuklar ileride farklılığı da hoş görmek ve dahil etmek yönünde olurken; sert disiplin ve kuralları dışına çıkılmadan ya da çıkarsa cezalandırıldığı şekilde yetiştirilmiş çocukların ilerideki tercihleri cezalandırmak ve dışlamak oluyor. Zira, bebeklerin de bize gösterdiği gibi farklılığı “tehdit” olarak algılıyor. Erken yaşlardan itibaren, sadece insanda var olan anlama ve analiz becerileriyle, “tehdit” ve “tehlike” kavramlarına sağlıklı anlamlar yüklenmezse o zaman farklılık karşısında insan korkmaya devam eder. O zaman da içgüdüsel olarak üç şekilde tepki veriyor: Kaç (dışla), savaş (cezalandır) veya don (yokmuş gibi davran). Bu konuda eğitimciler ve aile yetişkinleri devreye giriyor.
Sonuç olarak ; çocukların yetiştirilmesinden sorumlu insanlar eğer iyiye özendirici davranışlar göstermezse çocuk da iyi bir insan olarak yetişemez.