Dünyamızın her yerinde, çeşitli sebeplerden dolayı “deney” ile kanıtlanamayacak olan soyut değerler bulunmakta. Batıl inanç adı verilen bu inanışlar, zaman zaman tartışmalara yol açabiliyor. Çevremizden, “kara kedi” “nazar” ve daha pek çok batıl inancı henüz çocukken öğreniyoruz. Özellikle “karabasan” uğursuzunu mutlaka duymuşsunuzdur. Bu lanet karı, gece rüyalarımıza çökerek bize travmalar yaşatır. Evet, böyle anılarımız olduğunu biliyoruz ancak karabasanın aslında çok eskilere dayandığını, dinimizden bile eski olduğunu söylesem?.. Buradan da görebileceğimiz üzere batıllar aslında kültürlerin değişmeyen parçalarıdır. Türk topluluklarının dinleri, lisanları, coğrafyaları değişse de şaşırtıcı bir şekilde eski geleneklerden kalma akideleri hiç değişmemiştir.
Kimileri batıl düşüncelere inananların nüfusun çok azını meydana getirdiğini düşünde de bu yanlıştır. Batıl, kültürün bir parçası olduğundan belli bir kültürü benimseyen herkes bunlara inanıyor. Örnek olarak astroloji, çoğu antik uygarlığın uyguladığı bir uğraştır. Mısır, Yunan, Meksika, Pers, İngiliz, Latin ve Türk medeniyetleri bunlardan sadece birkaçıdır. Atalarımız zamanında yıldızların yer değiştirmesini incelediği için günümüzde pazartesileri kahvemizi alıp burçlarımızın haftalık yorumlarını keyifle okuyabiliyoruz. Ancak bir de karanlık taraf var; açıklanamayan, sıra dışı olaylar silsilelerini illaki biliyoruzdur. Örneğin lanetli köyler, evler, cinler, gulyabaniler neredeyse tüm vilayetlerimizde tanınır. Mesela daha önce hiç bilmediğiniz bir beldeye gidip “Perili ev nerede?” dediğinizde hangi evden bahsettiğinizi bilmeseniz de cevap alabilirsiniz. Lakin kulaktan kulağa yayılan gizemler için yerel hükümetler çoğunlukla mantıklı bir açıklama bulamamakta kalıyor, gizemler de daha büyük gizemler yaratıyor.
Size bir hikaye anlatayım, insanların batıl olarak saydığı ama aslına bilim insanlarının bile açıklayamadığı bir hikaye… Amerika’nın Salem kasabasında bir gün birkaç kız cadılığa merak salmış, kütüphaneden cadılıkla ilgili kitap alıp okumuşlar. Tabi kasaba da o kadar büyük değil, kitaptan okudukları da gerçek büyüler olmadığı için sorunsuz bir şekilde atlatmışlar. Ama sonraki günlerde asıl kaos baş göstermeye başlamıştı… Köy haklı garip “hayaletler” görmeye başlamış. Daha sonra ölü bulunan insanlar olduğunda bu işe artık bir dur denilmiş, şüpheli kadınlar mahkemeye çağrılıp ifadeleri alınmış. Ancak ne yaparlarsa yapsın, kimi asarlarsa assınlar ölümler bir türlü durmuyormuş. Dolayısıyla bu garip hikayenin gizemi asla çözülememiş. Ne bilim bir açıklama bulabilmiş, ne yerliler. Aslında dinler de böyle değil midir? Bilimsel ve somut bir delil olmadan “ona” sadece doğru olduğu için inanırız. Yaşam biçimimizi buna uyarlarız, diğer inanışları zihnimizde çürütürüz.
Yani batıl inançların esasında dinlere ne kadar benzediği şaşırtacak düzeydedir. Öyle ki, batıl inançlara “inanmamız” bile buna bir örnek olarak gösterilebilir. Bu durumda da dinlere inanan birisinin batıl inançların tamamen yanlış olduğu tezini savunamayacaktır. Çok yakın olsalar da tabi ki batıllara din adı altında yer vermek tahmin edeceğiniz gibi yanlış olur. Lakin uğursuz kabul edilen eşyalar da aynı dinler gibi tesadüf sonucu çıkmamış, çağlar boyunca insanların gelişmesiyle doğru orantılı olarak gelişmiştir.