Sokakta yürürken etrafınıza bir göz attığınız zaman her yerin çeşitli binalarla çevrili olduğunu görürsünüz. Öyle ki yeşillik alanlar, yok denecek kadar azdır. Birçok insanın yaşadığı yerlerde- özellikle büyük şehirlerde- kişi sayısı, şehrin sağladığı olanaklar ve yaşam kalitesinin kasabalara göre daha iyi olması ele alındığı zaman bina sayısının ormanlık alanlardan daha fazla olması normal bir durumdur. Ancak hiç her gün varlığını kabullenmek zorunda kaldığınız ve yapım aşamasında birçok doğal alanının sonunu getiren o koca, modern binaların hem mimari açıdan hem de dış görünüş açısından aynı kasvetli havayı taşıdığını fark ettiniz mi?
Yıllar geçtikçe insanların hayat şartları bulundukları döneme göre değişime uğrar. Çoğu ülkede sık sık örneklerine rastlanan Tudor, Barok ya da Gotik tarzda binalar, eskiden şehirlerin sokaklarını süslese de değişen dönem nedeniyle bu yapılar günümüzde genellikle “tarihi eser” olarak nitelendirilmektedir. Bu durumun nedeni büyük, görkemli ve heybetli yapıların yerini modern tarzdaki evlerin alması. Modern evler, bir yandan günümüz insanın “konfor” anlayışına hitap edip bir yandan da gelişmekte olan çağın yansımasını oluşturduğu için çoğunluk tarafından büyük beğeni topluyor. Çünkü insanlar, evlerine girdiğinde büyük bir mutfak ve salona sahip olmanın yanı sıra geniş, ferah bir odada vakit geçirmek, teknolojinin getirdiği yenilikleri rahatlıkla evinde kullanmak ister. Modern bir eve sahip olmak isteyen sayısı arttıkça talepler de yoğunlaşır, yeni binaların yapım aşaması başlar. Bu durumda iki seçenek vardır: Binaları dikmek için ya boş bir arazi bulunur ya da hali hazırda var olan ormanlık alanlar yok edilir. Ormanlık alan yerine artık başka dönemlerde gördüğü ilgiyi yeteri kadar göremeyen eski binalar, geçmiş dönemin izlerini yok etmeden restore edilip korunmak yerine kendi kendine çürümeye mahkûm edilip en sonunda yıktırılıyor.
Binalar, bir medeniyetin tarihi hakkında bizlere yol gösterebilecek en mühim kaynaklardan biridir. Örneğin, İtalya ve Fransa başta olmak üzere o bölgede bulunan çoğu şehirde Rönesans etkisinde inşa edilen birçok yapı hâlâ korunmaktadır. Bu binalar dış çepere minimum zarar verilerek restore edilir ve yaşamaya uygun hale getirilir. Özellikle Venedik’te, dıştan bakıldığında hiç modern görünmeyen aksine oldukça yıkık, eskiymiş izlenimi verip içini gezip gördüğünüzde sizleri şaşırtacak evler vardır. Varlığını sürdürmekte olan eski binalar, hem turizm açısından ülkeye büyük katkı sağlar hem de o milletin kültürünün izlerini gelecek nesillere aktarır. Bazı ülkelerde ise günümüz şartlarına uygun evler yapmak bir zorunluluktur. Japonlar her ne kadar kültürlerine çok bağlı olarak bilinse de yaşadıkları coğrafya yüzünden ortaya çıkan dezavantajlar, onları çeşitli doğal afetlere karşı daha dayanıklı ve modern evler yapmaya mecbur bırakıyor.
İsteğe bağlı gerçekleştirme şansı olsa çoğu ülke tarihi binaları korumaya devam etmek isterdi fakat durum her zaman böyle olamayabiliyor. Bizler, henüz şans varken geçmişimizden izler taşıyan eski binalarımızın ruhunun tarihte karanlık bir sayfa olarak yer almasına engel olabiliriz. Eğer başarılı olamazsak unutulup gider ve o sıradan, aynı renk binalarla hatırlanırız.