İnsanoğlunun varlığının başından beri barınma kavramı mevcuttur. Sadece yapı, mekan ve mimari olarak değişikliklere uğramıştır. Bildiğimiz üzere ilk insanlar barınma ihtiyacını mağaralar ile karşılarken yavaş yavaş gelişmelere uğrayarak günümüze kadar gelmiştir. Günümüzde sırf mimariden kültürel farklılıkları veya o yerin hikayesine dair fikir sahibi olabilirsiniz. Mimarinin geldiği son nokta gerçekten de çok gurur verici çünkü yeni binalara veya yapılara baktığımızda; sesli komutlarla yönetilebilen evler, 828 metre uzunluğunda 163 katlı binalar, depreme dayanıklı binalar gibi mimariler günümüzde mevcuttur. Bu yeni yapıların yanı sıra her ülkede eski yapılarda bulunmaktadır.
Çoğu ülkede eski mimarisini temsil eden bir mimari türü vardır ve bu eski evler bazen turistik bir mekan olarak bazen de tarihi bir gezi için mükemmel araçlar oluyor. Örneğin Osmanlı mimarisi ve eski İngiliz mimarisi arasındaki farklılıkları rahatça görebiliriz. Böyle mekanlar bir yandan da aslında o eski kültürün yaşamasına olanak sağlıyor diyebiliriz çünkü o evlerde ve mekanlarda yaşayan insanlarda yaşlı veya tarihle ilgili insanlar oluyor çoğunlukta. Bunlardan apayrı olarak bazı eski evler sadece restore edilip turizm amaçlı kullanılabiliyor. Yani eskiden yapılmış bir ev sayesinde ülkelerine turizm şansı sağlanabiliyor. Turizm demek gelir kaynağı demek ve bu gelir kaynağı ülke ekonomisine katkıda bulunabilir. Örnek olarak Türkiye’de böyle mekanlara Safranbolu, Beypazarı, Mardin gibi yerlerde ulaşabilirsiniz.
Bu eski yapılar tabii ki güzel, insana tarihi bir duygu katıyor, turizm geliri sağlıyor fakat dediğimiz gibi bu evler eski mimariye sahiptir. Günümüz evleri gibi sağlam ve depreme dayanıklı değiller. Her zaman bu evler turizm için restore edilmiş olmuyor, bu evlerde yaşayan insanlar da var. En küçük bir depremde o eski ahşap evler tuzla buz olabilir. Örneğin İstanbul’daki o tarihi evler çoğunlukla ahşaptan ve sağlamlığı tartışılır. İstanbul’da yeniden büyük bir deprem olduğunda o eski evlerin bulunduğu kısım sadece toz olabilir. Bu da birçok insanın hayatına mal olabilir.
Sonuç olarak bu evler turizm olarak gelir sağlasa da sağlam olmadıklarından insan hayatını riske atıyor. Bu nedenle bence tabii ki bu evlerin hepsi yıkılamaz fakat turizm amaçlı kullanılacaklar boşaltılıp ardından restore edilerek turizme açılabilir, geri kalan kısım ise yıkılıp yeni ve depreme dayanıklı evler yapılabilir. Böylelikle hem eski mimari örnekleri tükenmez hem de insan hayatı riske atılmaz.