Kadın ve erkek, iki ayrı tür, iki ayrı zihin gücü, iki ayrı vücut yapısı. Doğuşları itibariyle iki farklı köşeye kendini çekmiş olan kadın ve erkek, kimin etkisiyle bu köşelere yöneltilmişlerdir? Bir erkek tarafından mı, bir kadın tarafından mı veya tamamen içgüdüsel olarak mı?
Kadın, erkek, dişilik, erillilik yani hepsinin birleşimi olan cinsiyet kavramını ilk olarak ortaya koyan kişi John Money’dir. 1950’li yılların sonlarına doğru ortaya atılan cinsiyet kavramından önce insanlar bu kavram yerine ne kullanıyorlardı peki? Cinsiyet sözcüğünün kullanımına kadar olan bu periyot içinde, toplum içinde yapılan belirli sınıflandırılmalar yardımıyla cinsiyet ayrımı yapılmıştır.
Homo sapiens döneminde, kas gücü farkı nedeniyle erkeklerin ava çıktığı, dışarıdaki güç gerektiren işleri yaptığı; kadınlara ise güç gerektirmeyen işlerin verildiğini gözlemleriz. Kim tarafından veriliyordur bu görevler, arkasında birisi var mıdır gerçekten?
Mağara dönemine kadar inildiği zaman, kadın ve erkekleri başlı başına ayıran tek bir olgu vardır: vücutlarındaki bulunan kas yapılarının gelişme oranı. Daha güçlü bir kas yapısına sahip olan erkek güç ve kuvvet gerektiren işleri üstlenirken, kadın ise daha narin ve güç gerektirmeyen işleri üstlenmiştir.
Günümüze geldiğimizde kadınların narin ve güç gerektirmeyen işleri üstlenmesi aşağılayıcı bir kavram olarak görülmektedir. Kas gücü farklılıkları nedeniyle, toplumlar kadınlar üzerinde baskı ve şiddet kurmuştur ve kurmaya devam etmektedir. Bu baskı nedeniyle utanılacak bir durum haline bürünen kas gücü, aslında tamamen insan anatomisinden kaynaklanan doğal bir olgudur.
Toplumların kadınlar üzerinde kurduğu bu baskı sadece aile içinde değil aynı zamanda iş hayatında ve özellikle de spor dalları arasında da kadınların önüne defalarca getirilir. Günümüzde sporcuların yarıştığı her spor alanı kadın ve erkek ligleri şeklinde ikiye ayrılmış durumdadır. Peki bu ayrım, kadının üstünde toplumun ve ailenin kuruduğu baskıyla ilişkili midir?
Eski zamanlarda kadınların bir hiç olarak görülmesi, toplumda herhangi bir statüye sahip olmamaları kadınların, erkeklerle bir ilişki kurarken tekrardan düşünmelerine sebebiyet vermiştir. Tekrar tekrar düşünmenin yanı sıra, toplumdaki cinsiyet eşitsizliğinden ve erkeklerin her zaman bir adım daha önde tutulmasına karşı olan kadın ırkı, feminizm akımını ortaya atmıştır.
Feminizm akımı kadın özgürlüğünü temel alarak kadın ve erkek eşitliğini savunur. Fakat feminizm akımını kadının üstte tutulması, bir adım daha önde olmasının savunulduğunu düşünen bireyler, konuyu olması gereken halinden çok farklı yerlere çektiklerinden dolayı feminizm akımını savunan bireyler toplumdan dışlanmaya devam etmektedirler.
Spor alanında kadın ve erkeğin farklı liglerde yarışması insanlarda cinsiyet eşitsizliği olarak yansıtılmaktadır. Kadın ve erkeğin farkı liglerde veya farklı kategorilerde yarışmaları, anatomilerinden kaynaklanan bir gerekliliktir aslında. Spor alanındaki yarışmaların asıl amacı insanlara doğuştan verilen vücut yapılarının gelişme miktarlarını gözlemleyip derecelendirmektir. Daha güçlü bir kas kütlesine sahip olan erkek kendi anatomisine eş olan bir bireyle yarışmalıdır ki doğuştan verilen kas yapısının gelişimi gözlemlensin. Bir kadının bir erkekle ile spor alanında yarışma doğuştan farklı olan iki anatomiyi gelişime dayalı bakmaksızın sıralamaya koymaktır.
Spor alanının dışında olan diğer yarışmalar veya hayatın içindeki eşitlik ve adalet anatominin doğurduğu bir sonuç değil, insanın düşünce yapısının sonucunda ortaya çıkan doğruyu bulma ve onu takip eme iç güdüsüdür. Burada cinsiyet ayrımı yoktur ve kadın-erkek kavramları kullanılmaz, onun yerine insan kavramı kullanılır. Mustafa Kemal Atatürk’ün de dediği gibi “İnsan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insandan mürekkeptir. Kabil midir ki, bu kütlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünlüğü ilerleyebilsin?Mümkün müdür ki, bir cismin yarısı toprağa zincirlerle bağlı kaldıkça öteki kısmı göklere yükselebilsin?”.