Kısır Döngü

 

Kapıdan çıkmadan evvel oturduğu sandalyeye baktı. Kendisine çok benzeyen bir gölgenin orada uyuduğunu gördü. Tam Gözlerini ovuşturmak üzereydi ki bunun hiçbir işe yaramayacağının farkına vardı ve enerjisini başka şeyler için saklamanın daha mantıklı olacağını düşündü. Her zamanki gibi insanların dışarıya çıkmak için korktukları saatlere kadar çalışmıştı. Aylarca iş arayışının sonunda sadece burası onun başvurusunu kabul etmiş ve bu yüzden elinden geldiği kadar sıkı çalışıyordu. Saat 1’e yaklaşıyordu ve yeni bir günün başlaması onun bu güne hazır olduğu anlamına gelmiyordu. Günler de insanlar gibi kendilerinden önce gelenlerin yüklerini taşır onların yanlışlarını düzeltmeye çalışırlar.

 

Kendisini sabah iş yerinin çıkış kapısında buldu. Gözlerinin altındaki torbalar artık çürümüş üzümlere benziyor ve bakan herkese bu acılarından kurtulmak istediklerini anlatmaya çalışıyorlardı. Bugün cumartesi olduğundan bütün günahlarından arınmış gibi hissediyordu, tam anlamıyla onu kendi okyanusunda aşağı çeken her çapadan kurtulmuş gibiydi.

Aklı hâlâ dün gece gördüğü şeye takılmıştı orada. Kendini görmüştü, adeta ruhu bedeninden çıkmış ve ona bulunduğu durumu göstermişti. Bu konu hakkında düşünmek istemediğinden kalkıp evinin yolunu tuttu. Eve vardığında artık attığı her adım bir avuç Lego parçasının üstüne basıyormuş hissi veriyordu, parmaklarının uçlarındaki deriler artık klavyeye vurmaktan soyulmaya ve dizleri saatlerdir oturmaktan ağrımaya başlamıştı. Bunlara rağmen biliyordu ki bunları yapmazsa onu bir daha işe almak istemeyeceklerdi ve başka bir işe girse bile aynı muameleyi görecekti. Alışmıştı… Hayır daha doğrusu kabullenmişti artık. Sorgulamayı bırakmıştı, bu çaresizlikten mi yoksa umursamadığından mı kendisi de bilmiyordu.

Birkaç ay daha böyle devam etti ama sonunda sözleşmeli çalışan statüsünden çıkmış ve kadrolu bir eleman haline gelmişti.. Gösterdiği çabaların bir yere vardığını görmek onu mutlu ediyordu etmesine ama hâlâ o ayların yorgunluğu duruyordu. Fiziksel yorgunluğunu atabilse bile ruhu yorgundu ve ne yaparsa yapsın bu yorgunluğu atamıyordu. Onca zaman çaresiz ve amaçsızca çalışmak onu değiştirmişti, bu değişimin de iyi bir şey olduğundan emin değildi.

Saat yediyi sadece birkaç dakika geçmişti ve iş yerindeki koltuğundan kalktığında artık hiçbir gölge göremiyordu. Tam ceketini alıp işten ayrılmak üzereydi ki sözleşmeli bir çalışanın kendisine bakan gözlerini gördü, konuşmuyordu ama gözleri çığlık çığlığa bağırıyorlardı: “Hain”. Ona bakan tek çalışan o değildi. Bir duvara çarpmış gibiydi, vücudu ona dinlenmesini söylüyordu ama başka bir yandan ona bakan gözler “Bize ihanet ediyorsun!” diye ona bağırıyorlardı. Kalbi ona kalıp yardım etmesini söylüyordu fakat beyni ona bunu hak ettiğini söylüyordu. İçinden “Tembel sözleşmeciler” diye geçirdi. Kafasını çevirdi ve evinin yolunu tuttu.

(Visited 15 times, 1 visits today)