Dışarıdan görünen ahengin altında her zaman kenara edilenlerin öyküleri yatar. James’in öyküsü, küçük bir çocukken yetimhanenin soğuk basamaklarında başladı.
18 yaşına geldiğinde yetimhaneden çıkmıştı. Okulu bitirmenin yanı sıra kendine bir iş de bulmalıydı. Devletten aldığı yetim parası ona yeterli olmuyordu. Verilen para ancak onun bir haftasına yetiyordu. Bir lahmacuncuda temizlikçi olarak işe başladı daha sonra işvereni onu sevince ve onunla güzel anlaşmaya başlayınca onu kasiyerliğe aldı. Bir yandan da üniversiteye giren James kendi işletmesini kurmak istiyordu. Böylelikle hayatını daha kolay bir şekilde yaşayabilirdi. Aklında bir sürü fikirler vardı lakin bunları hayata geçirmek için ekonomisi ve vakti yoktu. Okuduğu kitaplar ve üzerine düştüğü araştırmalar onu geliştirmişti. 18 yaşında olmasına rağmen 70 yaşında bir makine mühendisi profesörünün bilgisine sahipti. Bunların yanı sıra kendini felsefi anlamda da geliştirmişti. Varoluşa dair sorgulayışları ve metafizik üzerine yaptığı çalışmalar görenleri şaşırtabilirdi lakin o kimseye yazılarını ve teoremlerini açmamıştı. Arkadaşı olmayan adam küçük bir evde yaşıyordu. Dışarıdan gören bir kişi bu evi gecekondu zannederdi ama bu ev aslında devletin ona verdiği evdi. Tamamen onundu ve devlet ondan hiçbir ücret almıyordu bu evin karşılığında. Ev onun hayallerini gerçekleştirdi bir alandı. Evden işe işten eve hayatını sürdüren James her zamanki bir sabah gibi kahvaltısını yaptı ve işe hazırlandı. Evden çıkacakken tabakları makineye koymadığını fark etti ve aceleyle tabakları aldı makinenin içine düzenli bir şekilde yerleştirdi makineyi çalıştırdı. Eve geldiğinde makineyi temiz bulmak istiyordu. Kapıdan çıkmadan evvel oturduğu sandalyeyi baktı ve bir gölgenin orada uyuduğunu gördü. Gölgenin bir canlı olduğuna inanmıyordu bir türlü. Bu nasıl imkânlı olabilirdi ki zaten. Evin içini özellikle Güneş almayan bir kartonla kapatmıştı ki tamamen karanlık bir odada daha verimli bir uyku uyuyabilsin. Gün aysa bile James bunu fark edemiyordu. Bu sebepten ötürü gölgenin orada olabileceğine ihtimal bile vermiyordu. Bu bir insanın gölgesiydi ama kimin. Sonra bir anda aklına dün gece aldığı haplar geldi. Hapların böyle bir etkisi yarattığını ilk defa görüyordu. Gölgeyi buna bağlayan James gölgeyi umursamadı ve işe gitti. Bir yandan kafasında fikirler bir yandan müşterilerle uğraşan James iş çıkışı geldiğinde gölgenin hala orada olup olmadığını kafasına takmıştı. Aklından hemen bir psikiyatriste gitmek geldi ancak psikiyatrist ödeyeceği paralar onun bütün birikiminden para harcamasına mal olurdu. Para biriktirmek konusunda James bir hayli cimriydi. Gerekmedikçe hiçbir şeye para harcamazdı. İş çıkışı bütün cesaretini topladı ve evine yol aldı. Evin kapısına ulaştığında kapıyı açmak istemedi ancak evine girmek zorundaydı. İlginç bir şekilde evin ışığı yanıyordu. Kaybedecek hiçbir şeyi olmayan James evin içine daldı ve bir de ne görsün. Gölge artık uyumayı bırakmış sandalyede ona bakıyordu. Gölgede bir farklılık vardı ve adam bunu eve girer girmez fark etmişti. Gölgenin yüz hatları netleşmişti de artık gölgeye baktığında tamamen kendi yüzünü görüyordu. Ancak gölge konuşmuyordu, sadece orada duruyordu. James korkmuştu ve gizlice çekmecesinden et bıçağını aldı James gölgeye bir anda bıçağı fırlattı. Bıçak gölgenin içinden geçti ve duvara saplandı gölgenin yüz ifadesi görüldüğünden dolayı gölge şaşırdığına tanık oldu. Gölge buna karşılık olarak yerinden bile kıpırdamadı. Sadece orada ve sandalyede oturuyordu. Ertesi sabah tekrar işe gittiğinde James bu sefer evine gitmek istemedi. Bir yandan gölgeyi merak ediyor bir yandan da gölgenin ona zarar vermesinden korkuyordu. Fakat bu gölge aslında onun monotonlaşan hayatına güzel bir eğlence olmuştu. Çünkü artık korkma hissini bile yaşayamaz olmuştu. Ya eve gittiğimde gölgeyi tekrar göremezsem diye derin düşüncelere dalıp duruyordu. Bütün olasılıklara rağmen akşam evine gitti. Eve gittiğinde gölge kendini tamamlamıştı. Artık bir gölge değildi. Gölge kendinin en iyi haline dönüşmüştü. James’in iyi halinin gölgesiydi bu. Hayallerini gerçekleştirmiş, kendi işletmesini kurmuş ve dünyanın en zengin insanlarından biri olmuştu. Bir kasiyer olarak yaşadığı zorluklar ve aynı zamanda yetimhanenin getirdiği travmalar artık gözükmüyordu onda. Gölge ona tatlı bir tebessüm attı. James ağzını oynatamadı. Onunla konuşmak istiyordu fakat gölge mimiklerden başka hiçbir şey yapmıyordu. Adam o gece fizik ve felsefeye dair bütün çalışmalarını bırakıp Kendi gölgesini inceledi. Gölgenin kendine dair bir işaret olduğu kanısına vardı James gecenin sonunda. Biriktirdiği bütün parasını, hayalindeki işine yatırıp işini kuracaktı. Ertesi sabah James istifasını verdi ve bankadan kredi çekip kendi şirketini kurmak adına ilk gün hazırlıklarını yaptı. Eve gittiğinde gölgeyi görememe korkusu onu endişelendiriyordu. Gölgeye bir isim bile vermişti. Ombra. İtalyanca gölge demekti. James istifasını yaptı kredisini çekti ve kendi şirketini kurmak için başvurusunu yaptı. Kabul olması iki-üç gün süreceğinden dolayı evine gitti ve dinlendi. Ombra gitmemişti yine oradaydı oturuyordu ve ona bakıyordu. Bu sefer hiçbir farklılık yoktu Ombra takım elbiseli bir şekilde oturuyor ona bakıyor ve birkaç mimik ile bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. James çok heyecanlıydı. Yarın neler yapacağını planlıyor ve üzerinde çalıştığı makalesini bitirmeye çalışıyordu. Yine yeni bir sabaha uyanmıştı James. Hayatının en umut dolu sabahına. James sigorta, finans, demiryolu taşımacılığı, kamu hizmetleri, gıda ve gıda dışı ürünlerin olduğu bir şirket açacaktı. Biriktirdiği parası ile önce bir villa kiraladı daha sonra da işçi aramak için ilan verdi. Evin bütün işlerinin bitmesi yaklaşık iki haftayı almıştı. Her gün kendi devletin verdiği evine gidiyor ve her gün Ombra’yı yok sandalyede otururken görüyordu. Ombra’nın orada olması artık normalleşmişti. Ona her gün minnetle bakıyordu. İki haftanın sonunda işçi de bulmayı başaran James’in tek yapması gereken şey şirketinin sürerliliğini sağlamaktı. İlk ay şirketi çok büyük bir kar elde etti. İşçilerin maaşları güzel bir şekilde yatmış ve kendine yüksek bir pay kalmıştı. Ombra’ya eksiksiz her gün yine görüyordu. Artık belirli saatlerini sadece Ombra’yı incelemekle geçiriyordu. Kendini Ombra’ya benzetmeye çalışıyordu gün geçtikçe ilerledikçe.
Üç ay sonra yine böyle güzel karlar elde etti ve böylelikle yeni bir eve taşınmaya karar verdi. Yeni bir ev bakana kadar eski evinde Ombra ile beraber yaşıyordu. Onun varlığı ve yokluğu hakkında bir bilgiye sahip değildi ama onu var olarak kabul ediyordu ki adını Ombra vermişti. Artık o yıkık dökük ışık almayan evde yaşamak zorunda değildi. Kendine makul fiyatlı bir ev buldu ve evi kiraladı. Evi kiraladığı günün akşamında evine döndü. Evine döndüğünde çok şaşırdı. Ombra’nın yüzü tekrar gölge haline dönmüştü. Takım elbisesi tam olarak yok olmamıştı ama yüzü gözükmüyordu. İşlerinin kötü gitmesini Ombra’ya bağlayan James, Bu duruma kızdı ve sandalyeyi yerinden fırlattı, ama gölge hala oturuyordu boşlukta. Sinirden bütün evi dağıtan adam yazdığı bütün makaleleri yırttı. Sabah şirketine gitti ve işine odaklandı. Sonunu büyük zararla kapatan adam batmanın eğişindeydi. Ne işçilerine para verebiliyor ne de kendisi para kazanabiliyordu. Ombra’ya olan nefreti gün geçtikçe artıyordu ve yine bütün bu iflasın sonucunu Ombra’dan buluyordu. Oysa Ombra’nın yaptığı tek şey orada durup ona bakmaktı. Beş parasız kaldıktan sonra adamın para kazanmak adına aklına gelen tek şey eski dükkânında kasiyerliğe devam etmekti.
Kasiyer merhametli bir şekilde James’i tekrar işinin başına aldı. Yeni aldığı evinden çıkmak zorunda kalan adam uzun zaman sonra yıkıp darmaduman ettiği eski evine dönecekti. Evine sakin bir şekilde gitti. Bütün sinirini geride bırakmış gibiydi. Kapıyı yavaşça araladı ve mutfaktan sandalyeye doğru eve bir göz attı. Artık Ombra orada yoktu. İçinde garip bir boşluk hissiyle evini topladı ve yatmaya hazır hale getirdi. Geceye doğru yırtığı araştırmaları geri yerine yapıştırdı toparladı. Ertesi sabah tekrar kasiyerliğe dönmek üzere kahvaltısını yaptı…