Kapıdan çıkmadan evvel oturduğu sandalyeye baktı. Kendisine çok benzeyen bir gölgenin orada uyuduğunu gördü. Daha az önce bilinci yerine gelmişti ve yaptığı tek şey bilmediği bir yerde, ne zaman oturduğunu bile bilmediği bir sandalyeden kalkmaktı. Gözlerinin içindeki korkuyu görmek çok da zor değildi. Gördüğü şeyin ne olduğundan emin değildi fakat korkulması gereken bir şey olduğunu hissedebiliyordu. İlk başta onu uyandırmamak için ondan yavaş adımlarla uzaklaştı. Belirli bir mesafeye geldikten sonra ise o gölgeyi uyandırma korkusu olmadan koşarak uzaklaşmaya başladı.
Koşarken hatırlamaya çalıştı. Aklında onlarca soru vardı. Acaba oraya nasıl gitmişti, o gölge de neyin nesiydi, acaba o gölge gerçekten korkulması gereken bir varlık mıydı? Kafası o kadar karışıktı ki bunları düşünmekten bedeninde oluşan rahatlık ve hafiflik hissini fark edememişti. Kısa bir süre sonra bunu fark ettiğinde kafası biraz da olsa o sorulardan arınmıştı. Daha sonra biraz daha dikkat edince fark etmişti ki bu rahatlık ve hafiflik bedeninde değil ruhundaydı. Herhangi bir kötü düşüncesi yoktu aklında. Adeta bütün kötülüklerinden arınmıştı. İşte o zaman farkına varmıştı o sandalyede bıraktığı şey sadece bir gölge değildi, ruhunun kötü tarafıydı.
Adam tam bunu düşünürken içinde bir ürperti hissetti. Bu ürpertinin sebebi ise gölgenin uyanmasıydı. Gölge uyandığı gibi sızlanmaya başladı. Nerede olduğunun o da farkında değildi fakat çok da umursamıyordu. Bilinmezlikten korkmasına gerek yoktu ne de olsa o bilinmezliğin içindeki kötü taraftı. Nerede olduğunun veya hangi zamanda olduğunun bir önemi yoktu, o sürekli iş başındaydı. Daha önce de rahat rahat kötülük yaptığı zamanlar olmuştu tabii ki. Ne de olsa insanlar da bazen kötü tarafını göstermek zorunda kalırdı. Fakat ilk kez kendini bu kadar rahat hissediyordu. Ne isterse yapabilirdi ve bunu engelleyebilecek birisi yoktu. Artık birine bağlı yaşamak zorunda değildi. Artık birinin gölgesi değildi.
Adam her ne kadar ilk başlarda kötü tarafından arınmış olduğu için memnun olsa da daha sonradan farkına vardı böyle bir dünyada kötü bir tarafı olmadan yaşayan tek insan olmanın ne kadar zor olduğunun. Ruhuyla tekrar birleşebileceğini düşündü, sonuçta bir şekilde ayrılmışlardı fakat bunun şu anki rahatını bozacağını bildiği için bu fikrinden vazgeçti. En basit pembe yalanları bile söyleyemediğinden dolayı karşındakini üzüyor bu durum kendini de üzüyordu. Bunun üstüne bir de sürekli aklından çıkarmaya çalıştığı bir düşünce vardı, acaba gölgesine ne olmuştu.
Bu sırada gölgesi de boş durmuyor, geceleri kirli işlerine devam ediyordu. Bununla da kalmıyor gün geçtikçe yaptığı şeylerin de insanlara zarar verme seviyesi artıyordu. Bundan herhangi bir şey elde etmese bile yapıyordu artık. Sadece kötülük için yaşıyor, kötülük yaptıkça mutlu oluyordu. Gölge artık bir insanın kötü tarafından çok daha büyük bir şeye dönüşüyordu, insanların iğrenecekleri bir şeye.
Adam etrafında yaşanan şeylerden anlayabiliyordu kötü tarafının büyüdüğünü. Kendi kötü tarafı olduğundan bir nevi o suçluydu işlenen suçlardan, ondan ilk başta kaçmayıp bir çözüm de arayabilirdi. En azından adam böyle düşünüyordu. Onunla tekrar birleşebilir mi ondan bile emin olmamasına rağmen birçok kere düşünmüştü tekrar birleşmeyi. Fakat artık birleşemeyeceğine neredeyse emindi çünkü artık bu ruhunun kötü tarafından çok daha büyük bir şeydi. İşte o zaman farkına vardı ruhunun kötü tarafından ayrılmanın dünyaya yaşatmış olduğu en büyük kötülük olduğunu.