Öğrencilik hayatınız boyunca aldığınız dersleri düşünün ya da almak istediklerinizi, içlerinden hangisi sizi ‘gerçek hayata hazırlamak’ teması dışındaydı? Biz, insanların, hayattaki bazı olguları önem sırasına koyma tarzı kısmen yanlıştır zira bizler bizi doğrudan etkilemeyen faktörleri göz ardı etmeye odaklanmışızdır. İşte bu problem doğrultusunda bizlerin farkındalığının artması ve yayması gerekmektedir.
Şahsen insanoğlunda çevre bilincinin oluşması adına küçük yaşlardan itibaren verilen eğitimler ve kazandırılan deneyimler oldukça önemlidir. Küçük yaşlardan beri doğayla birlikte büyüyen çocuklar hem doğaya hem de çevrelerine saygılı birer birey olarak yetişkin hayatına atılırlar. Bu doğrultuda yapılması gereken en önemli faaliyet her çocuğun ayağının toprağa basmasından geçmektedir. Şehirde büyüyen ve küçük bir kasabada büyüyen iki çocuğa da aynı bilgi ve davranış empoze edilmek isteniyorsa buradan başlanması en doğrusudur.
Okullarımızda ‘Çevre Bilinci Dersi’ verilseydi karşılaşacağımız tablo büyük ihtimalle şöyle olurdu: çocuklar verilen bu dersin ‘saçma’ ya da ‘sıkıcı’ olduğunu düşünür ve ilgilenmezlerdi ya da bazı okullarda bu ders yerine daha önemli dersler koyulur ve daha çok çalışılırdı örneğin matematik ya da fizik dersi gibi. Öncelikle yeni kuşaklarımızda bu algıyı kırmamız gerekiyor bu da dersi küçüklükten itibaren ve disiplinli bir şekilde verilmesinden geçiyor. Kendi okulumda anaokulu ve ilkokul öğrencilerine direkt olarak böyle bir ders verilmesini istemezdim. Alacakları belli başlı dersler içine bu bilincin serpiştirilmesini isterdim. Örneğin, bir ilkbahar günü matematik dersinin dışarıda bahçede olması, öğretilen konunun çevre ile entegre edilip anlatılması daha sonra çocuklara deneyip gözlemleyebilecekleri bir konuyu, mesela karıncaların düzeni, verip çocukların çevreleriyle uğraşmaları sağlanabilir. Konuların seneden seneye değişmesi hem çocukların ilgilerini tazeleyecek hem de daha fazla konu öğrenmelerini sağlayacaktır.
Yaşlar büyüdükçe insanların ilgileri ve önem verdikleri unsurlar değişmektedir. Bunu da göz önünde bulundurarak öğrencilere 2 şık sunulması gerektiğini kararındayım. Birincisi ilgilenen öğrencilere bu dersi seçmeli ders haline getirmek, ikincisi zorunlu olarak her öğrenciye iki haftada bir faaliyet yapılması. Bu ikisinin öğrencilerin akademik hayatlarında çok bir etkisi olmayacaktır ancak sosyal hayatlarında durum tam tersi. Hem genel kültür hem de çevreye olan duyarlılık olarak çoğu insanın sahip olmadığı bilgilere sahip olunabilir tabi bu da sizleri dışarı daha farklı lanse eder.
Çevre Bilinci iç içe geçmiş şu başlıkların tek bir çatı altında toplanmasıdır;“Çevre Koruma Bilinci“, “Doğa Bilinci“, “Ekolojik Bilinç“, “Çevreye saygı“, “Doğaya saygı“, “Çevreye duyarlılık“, “Çevreye karşı duyarlılık” ya da “Çevre duyarlılığı”. Durum böyle olunca öğretilecek konular da bu başlıklar çevresinde şekilleniyor. Küçük yaşlarda ilk önce çevreye ve doğaya saygı ve duyarlılığın öğretilmesi ilerleyen senelerde yapılacak eylemlerin daha mantıklı ve sağlıklı ilerlemesine önayak olacaktır. Büyük yaş grupları için kalan konuların interaktif bir şekilde ele alınması çocuklar üstündeki etkisini arttıracaktır. Bu aktivitelere hafta sonu belli bir kademeyle yapılacak okul ya da doğa kampı dâhil olabilir veya farklı şehirlere yapılacak olan geziler öğrencilerin sadece kendi şehirleriyle ilgili değil çevre şehirlerle ilgili de bilgi sahibi olmalarını sağlayabilir.
Bu kadar eğitimin verilmesini konuştuk ancak eğitimi verecek olan eğitimcilerimizden hiç bahsetmedik. Öğrencilerin nasıl eğitim aldığı, aldıkları eğitimin kalitesi ve güvenirliği çok hassastır çünkü yanlış bir bilgiyle büyüyen nesil gelecek nesillere de bu yanlış bilgiyi aktarmaya meyillidir. Eğitimcilerimizin üniversitede çevre bilinci dersi almaları ya da özel olarak bu dersi tamamlamaları gerekmektedir ki öğrencilerine bu bilgileri doğru bir şekilde aktarabilsinler.
Çevremizde olup bitenleri o kadar bilmiyoruz ki önümüzdeki işle uğraşmaktan, bazen sadece birinin başımızı sağa sola çevirmesi bile yetiyor bir başlangıç için.