Yıllar geçtikçe bilim ve teknoloji akıl almaz bir hızla ilerliyor. Hayat bilim olarak da bilinen biyoloji ve kimya alanında da insanlık gün geçtikçe büyük gelişmelere imza atıyor. Geçtiğimiz sene “Crispir-cas9” isimli proje Nobel Kimya ödülüne layık görüldü. Bu projenin gelişmesi ile insan genleri üzerinde oynama yapılabileceği yönünde bir iddia bulunması gen oynaması konusunu tekrar gündeme getiriyor. Gen oynaması ile kalıtsal hastalıkların önüne geçilebilmesi gibi olumlu gelişmeler vadedilmesinin yanı sıra kimi kesimler ise gen oynamasının bir felakete yol açabileceği endişesine sahip. Peki gerçekten genlerimizi yani bir diğer deyişle soyumuzu kontrol edebilmemiz insanlık için umut veren bir müjde mi yoksa bir felaketin habercisi mi?
Gen oynaması konusuna ahlaki veya bilimsel bir açıdan bakılabilmesi için ilk önce genlerin insan açısından öneminin doğru şekilde kavranabilmesi gerekiyor. Genler genel kanının aksine yalnızca dış görünüşümüzü belirlemiyor, genler insanların fiziksel kapasitesini, öğrenme yeteneğini, cinsel yönelimlerini, düşüncelerinin şeklini, siyasi eğilimlerini, damak zevkini, büyüyünce hoşlanacağı muhtemel müzik türünü ve daha akla gelebilecek her türlü özelliğini belirliyor. Kısacası genler bizlerin fiziksel bedenini belirlediği gibi bizlerin benliği üzerinde de büyük rol oynuyor, tabii aslında benliğimizin büyük bir kısmı yaşadıklarımızın bir özeti niteliğinde, fakat yaşadıklarımızın yorumlanmasında genlerimiz bizlerin düşüncelerine şekil verdiği için büyük bir etki yaratıyor. Bir cümleyle özetlemek gerekirse genlerimizi bizi biz yapıyor.
Genlerin çalışması ve etkiledikleri özellikler etraflıca değerlendirildikten sonra genlerle oynamanın getireceği riskler daha doğru şekilde anlaşılıyor. Günümüzde yaşadığımız batı tarzı global kapitalist toplumu yönetenlerin genlerle oynayabilmek gibi bir güce sahip olmasının getireceği felaketler rahatça görülebilir. Kapitalizm, insan genleri üzerinde böyle bir gücü elde ettiği taktirde mutlak egemenliğini pekiştirmek için bunu kullanmaktan asla endişe duymayacaktır ve sinsi bir eylem planı ile harekete geçecektir.
Yaşadığımız batılı toplumda sözde özgürlük, demokrasi, insan hakları gibi kavramlar kapitalizmin zoraki bir şekilde gen değişimlerini uygulamasına engeldir, zira kapitalizm zaten bu batı uydurması kavramlar üzerine kuruludur. Bundan dolayı kapitalizmin yolu şöyle olacaktır: gen değişimi uygulanmayan kişiler serbest piyasa egemen sanayide çalışmaktan mahrum bırakılacak ve doğal olarak boyun eğenler gen oynamasına maruz kalacak kabul etmeyenler ise batının kendilerine tanıdığı açlıktan ölme özgürlüğü ile yok olacaktır.
Gen değişimleri işçilerin nesillerine uygulandıktan sonra hayattan keyif almayan, çalışmaya uygun, başkaldırı duygusundan arınmış, öğrenmesi gereken her şeyi kolay öğrenip öğrenmesi gerekmeyen şeyleri öğrenemeyen bir nesil yaratılacaktır. Bunun yanı sıra parası olan zenginler kendi çocuklarını geliştirecek ve onların da kendileri gibi bu çalışan kesimi rahat sömürebilmeleri için onları mükemmel insanlar olarak tasarlayacaklardır. Sonunda Aldous Huxley’nin “Cesur Yeni Dünya”sını andıran bir distopik dünya var olacaktır. Başta belirttiğim kalıtsal hastalıklar ise muhtemelen yok olacak, fakat kişilere bunun yerine önceden belirlenmiş kısa ve sancılı bir ömür biçilecektir. Bu sebeple aslında insanlık bir sorundan kurtulurken elindeki her şeyden olacaktır.
Sonuç olarak genler üzerinde oynama bilimsel açıdan büyük bir gelişme olmasına karşın mevcut dünya düzeni değişmediği müddetçe ancak bir felaket sebebi olacaktır. Bu fikirlerimi bilim düşmanı veya dayanaksız fikirler olarak düşünen batı hayranları, bundan yaklaşık bir asır önce yine bir Nobel ödülü kazanan, Einstein’ın çalışmalarının Amerika Birleşik Devletleri tarafından atom bombasının icadı ile taçlandırılarak Japonya’ya nasıl demokrasi ve özgürlük getirildiğine bakabilir.