Onunla tanışmamın tüm hayatımı değiştireceğini bilmiyordum. Konser alanındaki binlerce kişi bana, ben ise ona bakıyordum. Spot ışıkları, ben ve arkadaşlarımın üzerine ışık tutarken; alkışlar ve çığlıklar beni sahneye davet ediyordu. Yorgun ama şaşkın bakışlarımı hızlı bir şekilde, konser alanındaki dev ekrana çevirdiğimde, ekrana yansıyan yüzün sanatçıya değil bana ait olduğunu gördüm. Sanatçı ve ekibi, kalabalığın arasından sıyrılıp sahneye çıkmamı rica ederken arkadaşlarımdan birisi beni yavaşça arkamdan iterek bana destek oldu. Sahnenin merdivenlerini, yavaşça çıkarken alkışların yükselmesiyle, hayran olduğum sanatçının yanına emin adımlarla yürümeye başladım. Elime mikrofonu tutuşturmasıyla parçanın nakarat kısmını, kalabalığın da eşliğiyle söylemeye başladım.
Güneş daha yeni yeni doğmaya başlamıştı ki, gece titreşime aldığım telefonumun, verdiği sarsıntı gözlerimin aralanmasına sebep olmuştu. Başımın ağrısının tavan yapmasına rağmen, ayağa kalkıp balkona çıkmaya karar verdim. Lacivert rengindeki montumu üzerime geçirirken bir yandan aynada görünüşümü düzeltiyordum. Balkona adımımı attığım anda serim esintiyi yüzümde hissettim. Düzelttiğim saçlarım ayazın etkisiyle bir o yana bir bu yana savrulmaya başlamıştı ki, yanımdaki sandalyeye çömeldim. Ayaza arkamı dönerek telefonumu karıştırmaya karar vermemle hayatımda daha önce karşılaşmadığım kadar bildirim ve cevapsız aramayla karşılaştım. Neyle karşılaştığını tanımlayamayan beynim afallamıştı. Cevapsız aramalara sabahın köründe cevap vermekle zaman kaybetmenin anlamsız olacağını düşündüğümden, arkadaşlarımdan ve dünyanın birçok noktasından gelen bildirimleri göz atmaya başlamıştım ki, herkesin dün geceki performansım üzerinden tebrikleri ve yorumlarıyla karşılaştım. Migrenimin artması dün akşamki konseri hatırlamakta güçlük çekmeme sebep oluyordu. En son seyircilerin alkışlarıyla beni desteklediklerini hatırlıyor fakat nasıl bir performans sergilediğimi veya insanların gerçekten beğenip beğenmediğini hatırlayamıyordum. Gün geceye dönerken kafamda deli sorular beni rahat bırakmıyordu. Hangi yol ayrımındaydım, hangi dünyaya aittim bilemiyordum. Hayatımda hukuk okumak, adaleti her alana yaymak fikri varken bir anda sahne ışıkları yüzüme vurmuştu. Dün gece ki mucizevi olay sonrasında müziğin bana iyi gelen tarafını keşfetmiştim. Doğrusu kendim olmalıydım, her alanda. Ayazın hala hızını kesmediği soğuk ve terkedilmiş bir şehri andıran sokaklarda soluk almaya çıktım. Saatlerce yürüdüm Ankara’nın en güzel sokaklarında. Eskiye ait, sanata dair ne varsa buralarda gizliydi. Koskoca konaklar, izler, hanlar, eski sokak taşları….
Ben sanatın içinde olmalıydım. Sahnede kendime ayna tutmalıydım. Bunca yıl hukuk hedeflemiş biri olarak hayatımı başka yönlere yönlendirmeyi hiç düşünmemiştim. Tüm gün okuduğum yorumların verdiği mutlulukla yüzümde buruk bir gülümseme oluşmuştu. Sanatı sevdirip insanların ruhlarına dokunmalıydım. Hayatımda yeni bir yol ayrımına girmiş gibiydim. Ünlü sanatçı, ekibi veya o gün tesadüf üzeri toplanan kalabalık, şu an farkında olmasalar da bir kızın hayatını değiştirmişlerdi. Onlarla tanışmamla hayatım değişmişti.