Günümüzde popülerleşen GDO ya da genetiği değiştirilmiş organizmalar hakkında yeni bir soru var bilim insanlarının kafalarında. Bu besinler dünya açlığının sonu olabilir mi? Kıtlıkla karşı karşıya kalmış milyonların hayatını kurtarabilir mi? Yoksa bu ürünler verimli besinlerin sonu mu olacak? Sonuncusu gibi sorular da tabii ki eksik değil tartışmalardan.
Genetiği değiştirilmiş besinler her ne kadar üretimi kolaylaştırsa da alerjik reaksiyonlara sebep olabiliyor. Bunlar kaşınma, kabarma, kızarma gibi tepkilerdir. Aynı zamanda bu besinlerin uzun süreli etkilerini hala tahmin edememekteyiz çünkü sadece 30 yıldır GDO teknolojisi besinlerin yetiştirilmesinde kullanılmaktadır.
Şu anki tarım ürünleriyle karışması ihtimali bile ayrı bir korku sebebidir. Tarımda hangi bitkilerin üreyeceğini seçemediğimiz için normal bir buğday tarlasında genetiği değiştirilmiş bir buğday bitkisinin çıkması çok olamaz bir durum değildir. Eğer GDO’lu ve GDO’suz iki tarla birbirine yakınsa çapraz döllenme denilen olay gerçekleşebilir. Bundan dolayı da tozlaşmayla üreyen GDO ürünlerinin kapalı alanlarda dikkatlice tutulması gerekmektedir ki bu büyük miktarda bir para harcanacak anlamına gelmektedir.
Büyük miktarda para sadece yetiştirilmesinde değil, doğru ve uygun genleri bulmaya çalışan ve bazen yıllar süren çalışmalarda da kullanılmaktadır. Ne kadar GDO’ların üretim süreci kolay olsa da onları GDO yapacak genlerin uyumlu halini bulmak uzun, emek isteyen ve pahalı bir süreçtir.
Tehlikeleri ve dezavantajları hakkında uyardıktan sonra neden yararlı olabileceğine gelelim. İnsanlığın açlıkla olan savaşında en etkili silahlarımızdan biri olabilir. Üretimi kolay ve absürt miktarda para istemeyen bir süreçtir. Aynı zamanda gerekli genlerin değiştirilmesi ile besin kaynağının büyüme süresi inanılmaz bir miktarda kısaltılabilir. Bu sadece bitkide değil, hayvanlarda da mümkündür. Hatta en yaygın “gelişme hızlandırması” örneği genetiği değiştirilmiş sazan balıklarıdır. Bu örnek başka bir şey daha kanıtlar, bu da GDO teknolojisinin sadece bitkisel değil, hayvansal beslenmeye de katkısı olduğudur.
GDO’nun katkıda bulunabileceği başka bir şey de organizmaların gelişme ortamlarının genişlemesidir. Mesela genetiği değiştirilmiş domatesler kutuplara yakın soğukta rengini ve besin değerini kaybetmeden yetiştirilebilir duruma gelmiştir. Bu teknoloji sayesinde aşırı sıcak veya aşırı soğuk ortamlarda yetiştirilebilecek ürünler piyasaya sürülebilir. Orta Afrika’nın sıcak ve kurak ortamında yaşayabilecek bitkiler, Bangladeş’in yoğun yağmurlu ikliminde su miktarını kullanarak büyüyebilen tahıllar… İmkanlarımız sonsuz.
Bütün bunları birleştirince benim kişisel fikrim GDO’nun açlıkla savaşımızda bize yardımcı olabilecek bir şey olduğudur. GDO’lu besinlerin üretimi için alınacak riskler sonucunda gelebilecek imkanlara değer. Dikkat edilirse GDO’lu besinler milyonları kurtarabilir.