Doğduğumuz anda aldığımız ilk nefes. Ciğerlere giden o ilk nefes, zorlukla alınan, verdiği o acı. Daha o anda başlıyoruz zorlanmaya. Daha sonra diş çıkartma, konuşma, yürüme gibi eylemler bizi zorlayan ilk şeyler. Onları yaşamadan nasıl temel ihtiyaçlarımızı giderebiliriz? Yürümeden nasıl hayata başlayabiliriz? Düşmeden, kalkmadan canımız yanmadan, ağlamadan nasıl…?
Her insanın hayatının bir bölümünde artık dayanamadığını ve yorulduğunu hissettiği bir dönem olmuştur, hatta neredeyse birçok kez bunun en kötüsü olduğunu düşünüp kendisinin tek olduğunu düşünürler. Bazı insanlar bunu bencillik olarak nitelendirirler. Bazı insanlar da bunun bu şekilde nitelendirilmesinin yanlış olduğunu düşünürler ve anlamadıklarını dile getirirler. Diğer insanların neler yaşadığını bilmeden kendisinin en kötüsünü yaşadığını düşününce bunu neden bencillik olarak nitelendirdiklerini anlamayan kişilerden biri de benim. Halbuki yaşadıkları bu zorluklar ve en kötüsünü yaşadıklarını düşünmeleri onları güçlendiriyor.
Bir olay yaşandığında ilk olarak en kötüsünü düşünen insanların daha önce yaşadıkları zorluklardan kendilerine ders çıkarmış olduklarını düşünüyorum. Çünkü kendilerini hep daha kötüsüne hazırladıklarını görüyorum. Bunun en büyük örneği bence 2020 senesi. Eski normal hayatlarımızda kötü olduğunu düşündüğümüz şeylerin aslında ne kadar iyi olduğunu gördük. Maskesiz dışarı çıkmak, açık havada aldığımız nefesin ne kadar önemli olduğunu gördük. Aslında boşu boşuna mutsuz hissettiğimiz anlarda ne kadar mutlu olduğumuzu anladık. En önemlisi de sağlığımızın önemini anladık. Birçoğumuz yakınlarımızı salgın dolayısıyla kaybettik. Annesi, babası sağlık çalışanı olmasından dolayı onları göremeyen insanlar oldu. Aslında gerçekten ne kadar zor şeyler varmış bizi bekleyen.
‘’ İnsanın en büyük dostu zorluklardır. Çünkü insanı karşılaştığı zorluklar güçlendirir.’’ demiş Gasson. Bu düşünce benim düşüncelerimle uyuşuyor. Kötü bir olay yaşarken o an o zorluğun üstesinden gelmeye çalışırken sizi aşağı çeken insanlar ya da sizi yalnız bırakan insanlar sizin dostunuz değildir. Sizin asıl dostunuz size ders veren, sizi güçlendiren zorluktur, zorluklardır. Bu örneği somutlaştırmak gerekirse benim aklımda canlanan en basit örnek, birinci sınıfta okuma-yazma öğrenirken yaşadığımız zorluk bizim ileride zorlanmamamız için. Bizi hayata hazırlayıp daha az zorlanmamızı sağlıyor. Buna daha komplike bir örnek verecek olursak; hayatta olan bir kişiyi görememek bizi üzer değil mi? Bu bir zorluktur, bunun üstesinden gelince bu bir zorluk olmaktan çıkar ya da alışırsınız. Ama bunun bir üst düzeyinde o kişinin hayatta olmaması. Bu zorluk sizi güçlendirir. Sizin dostunuz olur.
Benim düşüncem, zorlukların üstesinden gelinmesi yaşantılara bağlı. Yaşantılarla birlikle yaşanmışlık ve hayat tecrübesine de bağlı. Yaşa değil. Kırk yaşındaki bir insan. On yaşındaki bir çocuktan daha az zorluk atlatmış olabilir. O on yaşındaki çocuk belki okumuyor, belki ailesi için para kazanmaya çalışıyor. Sokakta çalışıyor. Bu yüzden yaşa bağlı olduğunu düşünmüyorum. Ama insanların en iyi dostu kesinlikle ve kesinlikle zorluklardır. ‘’ Senin yaşadıkların hiçbir şey.’’ söylemi çok yanlış bir düşünce ve söylenmemesi gerekir. Unutmayın ki herkesin yaşadığı şeyler farklı.