Zorluklarla Baş mı Edelim Yoksa Salalım Gitsin mi?

Friedrich Nietzsche’nin şu sözünü duymayan yoktur: “Bizi öldürmeyen şey güçlendirir.” Bu söz ne kadar doğru? Zor şeyler yaşamak bizi daha mı güçlü yapar? Yoksa tam tersine aldığımız onulmaz yaralarla daha zayıf, yıpranmış ve savunmasız mı kalırız?

Gelin mücadele, zorluklar veya sıkı çalışmanın olmadığı, istediğimiz her şeyi kolaylıkla elde edebileceğimiz bir dünya hayal edelim. Herhangi bir hastalık, acı, açlık, düşman, yalnızlık, başarısızlık, vb. olmadan istediğimiz her şeye sahip olabildiğimiz bir dünya… Başka bir deyişle parmağımızı her şıklattığımızda istediğimiz gibi dizayn olan bir dünya… Bu harika olurdu, değil mi? Her ne kadar hayaller güzel olsa da gerçeklerin insanın suratına çarpma huyu vardır. Ve biz insanlar da tam olarak bu gerçeklerle yaşamımızı idame ettirmekteyiz. Gerçek hayatın içinde tüm güzelliklerle tüm kötülükler sarmaş dolaş bulunur. İçinde birçok rengi barındıran bir ip yumağı gibi… Siz yeşilin ucundan tutarsınız bir bakmışsınız çektiğiniz ip maviye dönmüş. Olsun bu da iyi derken bir bakmışsınız sarıya dönmüş… Belki de istediğiniz renge ulaşıncaya kadar koca bir top ipi çekip bitirmek zorunda kalabilirsiniz.

Zorluklar gerçek hayatın olmazsa olmazlarıdır. Aslolan onlarla yaralanıp berelensek de mücadele etmeyi öğrenmemiz gerektiğidir. Hayatında hiç zorlukla karşılaşmayan insan güçsüzdür, bir zorlukla karşılaştığında onunla nasıl başa çıkacağını bilemez. Önüne çıkan engelleri nasıl aşacağını, başarısızlıkları nasıl başarıya çevireceğini ve kendisine yapılan acımasız eleştirilerle nasıl baş edeceğini bilemeyeceği için de sahip olduğu her şeyi mücadele etmeden kaybeder. Tüm sahip oldukları, rüzgârda bir karttan kule gibi dağılır gider.,

Nasıl spor salonunda ağırlık kaldırmak ya da yürüyüş yaparken dik bir dağa tırmanmak kaslarımızı kuvvetlendiriyorsa zihnimiz de engellerle karşılaştığında kat kat güçleniyor. Trafikte sıkışıp kaldığımızda, bunu şanssızlık olarak görebilir ve üzülebiliriz ama aslında bu bekleme zihnimizdeki spor salonunda “sabır” ağırlıklarını kaldırmamızı sağlar. Sabır, kullanıldıkça büyür ve güçlenir. Yani mücadele etmek bizi daha güçlü kılar. Ya da tüm çalışmalarımıza rağmen aldığımız düşük bir not bizi yaralar ama bu sayede nerede yanlış yaptığımızı öğrenir ve bir sonraki sefer aynı hataları yapmayız. O zaman “İnsanın en büyük dostu zorluklardır. Çünkü insanı karşılaştığı zorluklar güçlendirir.” diyen Gasson’un yanılmadığını söyleyebiliriz.

Güçlenebilmek adına yapmanız gereken ilk şey: zorlukları sorun olarak görmeyi bırakmak ve onları birer fırsat olarak görmeye çalışmaktır. Tozpembe gözlüklerimizi taktığımıza göre zorlukların aslında bizi daha yaratıcı kıldığını görebiliriz. En iyi fikirler, bir engelle karşılaştığımızda gün yüzüne çıkar. Zorluklar olmasaydı, bu yaratıcı çözümleri asla düşünemeyebilirdik. Aynı zamanda zorluklar bize insan olduğumuzu hatırlatır. Her şeyi bilemeyiz, her şeyi öngöremeyiz; bizim de sınırlarımız, zayıf yönlerimiz var ve herkes hata yapar. Hedefinize ulaşmak için birden fazla zorluğun üstesinden gelmeniz gerektiğinde, başarınız sizi daha çok mutlu eder. Yaptığınız şey çok çaba veya zaman gerektirmiyorsa elde ettiğiniz başarının çok da değeri olmaz gözünüzde. Örneğin ben bir proje ya da ödeve saatlerimi, varımı, yoğumu, her şeyimi verince yaptığım şeyin tam da hayal ettiğim gibi olduğunu görürüm ve bu bana hayatta hiçbir şeyin vermediği kadar zevk ve mutluluk verir.

Zaten Moliere de “Zorluklar başarının değerini arttıran süslerdir.” dememiş midir?

(Visited 58 times, 1 visits today)