Çoğumuzun yaptığı ama farkında olmadığı bir davranış var: film bittiğinde kapanış müziği çalarken ,özellikle de iyi bir filmse, tüm filmi şöyle bir aklımızdan geçirir ve bir şey hissederiz. Tanımlaması zor bir his olsa da bence herkes neyi kastettiğimi anlamıştır. Ne hissettiğimiz filmin türüne göre değişebilse de özellikle duygusal filmlerde bu his daha yoğundur. Ya da belki o filmin içinden birisi gibi düşünebiliriz kendimizi bir süre. İlginç ve komik gelse de bunlara çoğumuz yabancı değiliz. Her filmin, her sinema salonunun bizi farklı birisi olarak çıkarması mümkündür. Yani en azından farklı düşüncelere sahip olan bir insan olarak…
Etkileyici bir film esnasında ya da bittikten sonra izleyicilerin çoğunun kendini filmdeki bir karakterle bağdaştırıp ,kendini onun yerine koyup, onun gibi düşünmeye çalıştığı psikolojik araştırmalarla kanıtlanmıştır. Kaldı ki bu tarz araştırmalardan haberdar olmasak bile en azından hayatımızın içinden bu fikri destekleyen şeyler olduğunu görebiliriz. En basit örnek olarak küçük kuzeniniz kendi yaşına uygun bir çizgi film yada film izlediğinde –özellikle de en sevdiklerindense- karakterleri taklit etmeye çalışır. Çünkü izlediğimiz şeylerin bizi etkilemesi çok da zor değildir. Birkaç gün sonra da o kuzeninizi izlediği şeyden replikler söyleyerek bile bulabilmeniz mümkün.
Film konusunun biraz dışında olsa da reklamlar, aslında görsel iletişim araçlarının bizim bilinç altımızda nasıl yer edinebildiğini anlamamız için güzel örneklerdir. Görsel şeylerde verilmek istenen mesajı beynimiz kolaylıkla alabilir örneğin televizyonda reklamda gördüğümüz bir ürüne aslında hiç ihtiyacımız yokken reklamın bizimle iletişim tarzı, kendi hayatımızdan örnekler vermesi, ürünün çok daha özel gösterilmesi düşüncemizi değiştirir ve o ürüne ihtiyacımız olduğuna inanmamızı sağlar.
Görsel şeylerin bizim düşüncemizi değiştirmesini kötü bir şey olarak düşünmemizi gerektirmeyecek nedenler ve örneklerde vardır elbette. Örneğin sosyal hayatında ırkçı davranışlarda bulunan bir insan ”Gizli Sayılar” ve ”Yeşil Yol” filmlerini izledikten sonra yaptığı ırkçı davranışları gözden geçirir hatta bu davranışlarına son verebilir. Veya sosyal medyaya çok düşkün olan birisi ”Sosyal İkilem” belgesel dramasını izleyerek sosyal medyanın aşırıya kaçıldığında insanların hayatlarına verebilecek zararları fark eder bunun sonucunda da bağımlılığı gözden geçirir ya da birilerinden yardım alır. Böylelikle izlediği bir şey onu hayatının geri kalanındaki olası sorunlardan bir nebze de olsa uzaklaştırmayı başarır. Ya da o an da hayatında bir şeyleri başarabilecek gücü ve inancı olmadığını hisseden herhangi biri ”Umudunu Kaybetme” filminde kendine yeniden ilham bulur ve ne olursa olsun çabalarsa istediğini elde edebileceği düşüncesine yeniden kavuşur.
Tüm bunlara bakacak olursak filmlerin ve onun gibi bizimle görsel yolla iletişime geçen tüm araçların düşüncelerimizde, kararlarımızda, karakterimizde, çevremizde, alışkanlıklarımızda kısacası hayatımızın çok büyük bir bölümde etken bir şekilde rol oynadığını kabul edebiliriz. Ve filmlerin, dizilerin, izlediğimiz her şeyin kumandasının bizdeymiş gibi gözükmesine rağmen o sırada düşüncelerimizin kumandasının da onlarda olabileceğini unutmamamız gerekir.