İletişim araçlarındaki ve teknolojideki baş döndürücü gelişmelerle birlikte kendimizi birden sosyal medya kavramının ortasında buluverdik.
Eğitsel ve bilgi edinme amaçlı olumlu kullanım alanları dışında, sosyal medyanın çeşitli uygulamaları sayesinde yıllar sonra ilkokul arkadaşlarımızı bulabiliyor, hesaplarından paylaşım yapanlar sayesinde dünyanın öbür ucunu gezmiş kadar oluyor, yeni arkadaşlar edinebiliyoruz. Hatta uzun süredir bizi esir alan pandeminin de etkisiyle sosyal medyanın özellikle gençler arasında sosyalleşmenin merkezi haline geldiğini söyleyebiliriz.
Öte yandan sosyal medya ile birlikte güzellik algımız da değişti, paylaşımlar üzerimizde farklı psikolojik etkiler yaratmaya başladı ve sosyal medya psikolojisi kavramı gündemimize girdi.
Bugün sosyal medyada sürekli empoze edilen zayıf, fit, görünüşte kusursuz fiziğe sahip, her daim bakımlı, makyajlı, marka giyen kadınların ve kaslı, yakışıklı erkeklerin fotoğrafları sözde “ideal görünümlerden” oluşan bir fantezi dünyası yaratılıyor. Yerli veya dünyaca ünlü modeller, sporcular, film yıldızları, sosyal medya fenomenleri gibi şöhretlerin içinde yer aldığı bu dünya, gerçek hayatta erişilmesi mümkün olmayan standartlar sunarak adeta tek bir vücut tipini dayatıyor. Bu durum en çok gençleri etkiliyor. Örneğin sıfır beden ünlüleri örnek alan genç kızlar anoreksiya veya bulimiya gibi yeme bozuklukları nedeniyle sağlıklarından olabiliyor.
Bu dünya ayrıca insanların kendilerine göre “olabileceklerinin en iyisi” olma çıtasını çok yukarılara taşıyor; saatler süren egzersiz ve haftalar, aylarca yapılan diyetlere rağmen özendikleri görsellere ulaşamadıklarında mutsuz olmalarına, kendilerine olan saygılarını ve güvenlerini yitirmelerine, yetersiz ve değersiz hissetmelerine, bunun sonucunda depresyona varan duygu dengesizlikleri yaşamalarına neden olabiliyor. Özellikle genç kızlar kendilerini her daim zayıf, fit ve bakımlı olmak, şık kıyafetlerle lüks ortamlarda boy göstermek zorundaymış gibi hissettiklerinden, utandıkları, beğenmedikleri veya kusurlu gördükleri bedenlerini saklamak için Photoshop ve filtre gibi uygulamaları kullanarak sanal bir görüntü yaratıyorlar. Yansıttıkları bu sanal görüntüyle aslında öykündükleri/özendikleri imaja ulaşmanın yüksek ancak sahte tatmin duygusunu yaşıyorlar. Ancak sanal ortamda ne kadar uzun süre geçirirlerse geçirsinler, günün sonunda sosyal medyadan çıkıp kendi gerçek dünyalarında aynaya baktıklarında kendi gerçeklikleri ile karşı karşıya kalması kaçınılmazdır.
Özellikle kozmetik, moda, pazarlama, reklam, eğlence sektörleri gibi geniş kitlelere ulaşan devasa kuruluşların da içinde yer aldığı bu uygulamalardan gençlerimizi korumak için belli ki yine geniş kapsamlı ve yaptırımları olan düzenlemeler getirilmesine ihtiyaç var. Fransa’nın, ticari amaçlı herhangi bir katalog, ilan, gazete veya dergide yer alan fotoğraf ve ilanlarda kullanılan insan figürü ve siluetinde yapılacak her türlü rötuş ve değişikliğin bir uyarı notu ile tüketiciye bildirilmesini zorunlu hale getiren bir düzenlemeyi daha 2017 yılında kabul etmesi ve ihlal durumunda binlerce Euro para cezası uygulanacak olması bu konuda adım atmak isteyeceklere örnek teşkil edebilir.
Ancak bence iş o noktaya varana kadar bizlerin bireysel olarak sorumluluk üstlenmesi gerekiyor. Kendimizi sosyal medyanın neden olabileceği olumsuz etkilerden koruyabilmek için işe, her şeyden önce sosyal medyayı bilinçli, sınırlı ve kontrollü kullanma alışkanlığı edinerek, kendimizi her koşul ve şartta, kusurlarımız ve eksiklerimizle benimseyerek ve duygu durumumuzu başkalarının yorumlarına esir etmeyerek başlayabiliriz.