İyi bir dinleyici nasıl olmalıdır? Sadece duyan biri için yanıtlanamaz bir soru. İlk önce duymak ve dinlemek kavramlarını birbirinden ayırmak gerekir. Duymak bir organımızın kendi işlevini gerçekleştirmesidir. İçini doldurmak dinleyen birine kalır. Dinlemek sadece duymakla da olmaz. Sağır biri de gayet iyi bir dinleyici olabilir. Eğer bir insan duyduklarının -belki de okuduklarının- içini doldurabiliyorsa, onunla ilgili beynin kıvrımlarında yeni bir kapı açıp düşünebiliyorsa o insan iyi bir dinleyicidir. Eğer bu iki kavramın farklarını anlatabildiysem bununla bağlantılı olan “düşünceye” geçeceğim. Düşünmek bir insanı var eder aynı Fransız filozof Descartes’in de dediği gibi “Düşünüyorum öyleyse varım.(Cogito, ergo sum)”. Düşünce her zaman bir altındır, onu altın madenine dönüştürmekse onu gerçekleştirmektir. Bir insanın düşüncesi de değişebilir çoğu etkene göre. Bir karşılıklı fikir tartışması olabilir veya bir yazı hatta ve hatta bir kelime. Belki de bir film.
Düşünceler aslında ne kadar benzerdir duygularla. Çok değişkenler belli şeyler haricine. On dakika önce namütenahi acı duyacağımızı düşündüğümüz bir olay 10 dakika sonra kahkahalara boğabilir. Doğru bir duygu değişimi olmuştur fakat bu düşüncenin, bakış açısının değişmesinin bir olgusu değil midir? Bir film izlendiğinde ister istemez orada yargıladığın merdümgiriz birinin açısından görmüyor musun? Onun neler yaşayıp neden öyle olduğunu anlıyorsun. Fikrini değiştiriyorsun sadece bir filmle iki saat içinde. Demek ki bir filmin düşünce etkilemedeki yeri çok farklı bir dinleyici için. Tabi duyan ve bakan için hiçbir işe yaramaz. Sadece gören ve dinleyen anlayabilir o mesajı, o filmden alabileceklerini.
Filmin çok önemli bir mesaj iletme aracı olduğu yadsınamaz. Çoğu kişinin fikrinin bir filme değiştiğini görebiliriz. Mesela kendimden bir örnek verebilirim. Ben çok önyargılı biriydim Yunanlara. Onların hepsinden nefret ettiğimi söyleyip duruyordum, bu çoğu ülkeye böyleydi. Sonra bir Türk filmi izledim. Orada bir Yunan’la Türkün aşkını anlatıyordu. Eski zamanları anlatan bir filmdi. Altmışlar… Ve Yunanlar ellerindeki her şey alınarak sürgün ediliyordu. O iki gencin aşkıysa artık sadece kalplerini acıtıyordu. O an kafama dank etti desem yeridir. O bir Yunandı ama insandı. İyi bir insandı. Başkalarının yaptığı yanlışlar yüzünden “o” cezalandırılıyordu. Hakkı yeniyordu. Ben de ne yazık ki aynısını yapıyordum. Suçsuz birini sadece “aynı toprakta yaşadıkları” kişiler yüzünden suçluyordum. Ve fikrim değişti, bakış açım değişti. Çünkü filmi görerek ve dinleyerek izledim. Bir yanlış düşüncenin kurbanı olmaktan kurtuldum. Bu sadece bir örnek, eminim daha tonlarca vardır. Kiminin bende yarattığı değişikliği fark etmemişimdir, kiminin -aynı bu örnekte olduğu gibi- fark etmişimdir. Aslında benim bunca cümlede demek istediğim: Bir şeyi sadece duymak veya bakmak sana hiçbir olumlu davranış, duygu katmaz. Ancak dinlersen ve görürsen çok kazançlı biri olursun.