Macera Başa Bela

Hayatınızda tanıdığınız veya duyduğunuz, her şeyin yanında macera yaşamayı seçen bir çocuk vardır. Her daim macera yaşamak isteyen, her türlü efsaneye inanan, “maceracı” lakaplı çocuk. O çocuk benim Beren. On iki yaşında olmama rağmen beni herkes “maceracı” olarak tanır. Bu lakabımı çok seviyorum, küçüklüğümden beri lakabım bu. İşte en heyecan verici hikayem beşinci sınıfın yazında yaşandı.

Sıradan bir perşembe günü mahallemdeki yakın arkadaşlarımdan biri olan Arda yanıma geldi ve hayatımı değiştirecek olan o cümleyi söyledi. “Beren koş! Hayrettin Amca ve Serçin Teyze’nin konuşmalarına kulak misafiri oldum. Muazzam bir şey duydum!”. Ben de hemen ardından “İnsanların özel konuşmalarına kulak misafiri olmak çok yanlıştır Arda. Ama ben de çok merak ettim şimdi, anlat ne oldu?” diye sordum. O da hiç beklemeden “Hani bizim alt sokakta gitmeye korktuğumuz bir “lanetli” denilen ev var ya, orada bir kapı varmış. Hayrettin Amca’nın dediğine göre o kapının ardında da çok fazla miktarda altın ve mücevher bulunuyormuş.” diye cevap verdi. Ben ise öylece donakalmıştım. O altın ve mücevherler bize ait olabilirdi. Birkaç saniye sonra Arda’ya “Oraya gidip altınları bulmalıyız.” dedim. O da bana pek istemeyerek de olsa katıldı ve “lanetli” eve ihtiyacımız olabilecek eşyalarla birlikte yola koyulduk. Yol boyunca korkudan birbirimize sarılarak yürüğümüzü hatırlıyorum, nasıl oraya geri dönmeden geldiğimize ise şaşırıyorum. Arda da en az benim kadar korkuyordu. En sonunda vardığımızda cesaretlenmiştim. “Ben ilk gireceğim.” dedim, Arda da itiraz etmedi. Evin içerisini aramaya başladık, çok karanlık olduğunu fark edince sırt çantalarımızdan el fenerlerini çıkarttık. O şekilde etrafı aramaya devam ettik. İlerledikçe korkumuz artıyordu. Aniden tiz bir çığlık sesi duyunca ikimiz de yerimizden sıçradık. Arda bana “Beren beni geri dönmek istiyorum.” dedi. Ben de fazlasıyla korkuyordum ama o kapıya da ulaşmak istiyordum. Bu yüzden korkumu elimden geldiğince gizlemeye çalıştım. “Merak etme altınları bulup çıkacağız birazdan.” dedim. Arda ise gitmekte kararlıydı. Onu suçlamıyordum, kendisi pek gelmek istememişti, o bu tür şeylerden çok korkar. Bir süre daha yürüdükten sonra büyük ve fazlasıyla paslı bir kapıyla karşılaştık. Kapıda bir tabela vardı, üstünde “Girilmez!” yazıyordu. Açmak istediğimi sanmıyordum, ben de daha fazla dayanamayıp çıkmaya karar verdiğim de bir taş bana engel oldu. Taş ayağıma takılmış, büyük kapıya çarpmış, böylece kapıyı ardına kadar açmış bulundum.

İçerisi gerçekten de altınlar ve mücevherlerle doluydu. Arda’yla birbirimize şaşkınlık içinde baktık, böyle bir şeyin yaşandığına inanamadık. Sonra bir ses duydum “Beren, Beren! Kalk kızım geç kaldın.” Bana seslenen kişi annemdi. Bütün bunların rüya olduğunu anlamam çok da uzun sürmemişti. Belki gerçek değildi, ama benim yaşadığım en heyecan verici anlardan biriydi.

 

 

(Visited 20 times, 1 visits today)