İnsanı insan yapan farklılıklardır, aynı zamanda insanı insandan koparan da. Birbirinden özel, güzel ve nitelikli yaratılan insanlar ne yazık ki bunların hiçbirinin farkına varmaz ve bu farklılıklar ile birbirine düşman kesilir. ‘’Daha’’ kelimesini bol bol kullanan tüm bu insanlar, kendilerini başkalarıyla kıyaslayarak hem kendinde hem de diğerlerinde yaralar açar.
‘’Ben onlardan daha güzelim.’’ , ‘’Ben sarı saçlıyım, o siyah.’’ , ‘’Benim evim onların aksine bilmem ne semtinde ve yazlığım bilmem nerenin en güzel kıyısında.’’ , ‘’Ben şu restorana sizden çok gittim.’’… Ya da tam tersi, ‘’Ben herkesten daha çirkinim.’’ , ‘’Benim saçlarım herkesten çok dökülür.’’ , ‘’Herkesten daha çok korkağım.’’ , ‘’Herkes mutlu, bir ben böyleyim’’ , ‘’Onun gözleri çok güzel, benimkine bak küçücük.’’… Çok duymuyor muyuz bu cümleleri, zaman zaman birilerinden zaman zaman da kendimizden?
Hatta bir de bu farklılıkları alıyor, elimizde evirip çevirip birtakım gruplar oluşturuyoruz. Kadın, erkek ve diğer yönelimler. Beyaz ten rengi olanlar ve siyah ten rengi olanlar. İnananlar ve inanmayanlar, o dine ve bu dine inananlar, o dinin bilmem ne mezhebine inananlar. Sağı solu belli olmayan ikizler burçları, önüne gelene ağlayan balıklar ve çok inatçı akrepler. Rock dinleyenler ve pop dinleyenler. Sarışınlar ve esmerler. Estetik yaptıranlar ve yaptırmayanlar. Orta Doğu ülkelerinde yaşayanlar ve Avrupa’da yaşayanlar. Tek dil bilenler ve üç dil bilenler. Çay içenler ve kahve içenler, kahve içip filtre mi, sütlü mü daha iyi bilemeyenler. Müzik aleti çalanlar ve çalamayanlar. Kediciler, köpekçiler. X partisini tutanlar ve Y partisini tutanlar. Marka giyenler ve giyemeyenler… Bitmek bilmiyor değil mi? Önümüze ilk gelen şeye baktığımızda bile, diyelim bir nesne olsun bu, bu saçma sapan nesne için bile bir ton gruplaşma olduğunu fark edebiliyoruz. Ancak fark etmiyoruz hiç ama belki biraz insek derine göreceğiz ki tüm bu savaşlar, cinayetler, hırsızlıklar, kavgaların temelinde tek bir şey var: sevilmeyi ve kabullenmeyi becerememiş minik farklılıklar.
Nasıl minik farklılıklar bu kadar majör problemlere yol açıyor peki? Kimsenin kimseyle eşit görülmediği bir dünya ortaya çıkıyor ve bunun sonucunda, misal bizim ülkemizde, sadece bu ay içinde kaydı tutulmuş 29 kadın cinayeti oluyor. Ya da geçen ayki haberlere göz attığımızda sırf ten rengi çoğunluktan farklı olduğu için dayak yiyen bir Afrikalı göze çarpıyor. Veyahut bir mahallede farklı görüşlere sahip ailelerin kapısına sprey boyayla işaret konuluyor…
Oysa ne gerek var tüm bu farklılıklarımızı alıp büyütmeye ve aramıza mesafeler koymaya? Keşke fark edebilsek bir okyanustaki küçük damlalardan ibaret olduğumuzu ve bir okyanus olmak için birbirimize ihtiyaç duyduğumuzu. Ve çıkarabilsek zevkini damla olmanın yargılamadan, dışlamadan ve ötekileştirmeden. Kıyaslamasak hiç kendimizi diğer damlalarla çünkü bilsek içten içe hepimizin aynı gökyüzü altında olduğunu. Çünkü insanın ait hissetmeye ihtiyacı var insana…