Angelica’nın Aşkı

Havadaki ter kokusu rahatsız edici olmasına rağmen oturduğum yerden hareket edemiyordum. Kafam zaten çok karışıktı ve doktorlardan duyduğuma göre şokun etkisi altındaydım. Ancak polis bunu umursamadan hem beni hem diğer tanıkları sorguluyordu. Bana yaklaşan sarışın uzun boylu adam sorgulamaya başlamak için hazırlandı ve ses kayıt makinesini başlattı. “Olay hakkında bilgi almak için geldim, olabildiğince rahat olmanızı sağlamak benim görevim. Anlatmaya neerden isterseniz başlayabilirsiniz.” Derin bir nefes aldım, uzun bir gün olmuştu ve tekrar anlatıp olayları baştan anlatmak sadece daha da uzatacaktı. “‘Girilmez! yazan kapıyı ardına kadar açık buldum.”

“Her ne kadar olayların başlangıcı bu olmasa da her şeyin patlak verdiği an oydu.” . Şimdi baştan anlatmaya hazırdım. “15 Ekim 1927, her şeyin başladığı gün. Arkadaşlarım Angelica, Harriet ve Mary Anne ile yeni apartmanımıza taşındık. Brooklyn’de küçük bir apartmandı. Her ne kadar Harriet daha lüks bir yer önerse de Marry Anne kiranın kendi kısmını ödeyebileceği bir yer olmadığını ve bizim onun için ödememizi kabul etmeyeceğini söylediği için biz de o apartmanda yaşamaya karar verdik. 3197 Longview Avenue, 3. kat 5. daire. Apartmana girince hemen solunuzda salon, biraz ilersinde da mutfak var. Eğer koridordan yürürseniz sol tarafınızda ilk önce evin tek tuvaletini, sonra da Angelica’nın odasını görürsünüz.” Odasının olduğu yer… Felaketin olduğu yer mi demeliyim yoksa… “Koridorun tam sonunda ve girişin karşısında benim, solunda ise sırasıyla Mary Anne ve Harriet’in odası vardı. Yeni taşındığımız için alt katlardan gelen komşular ellerinden geldiğince yardımcı olmaya çalışmıştı. Tabii o da dahil.” İşte bu son sözüm, polisin iyice merakını çekti.

“Thomas Jacob Duarte. Aradığınız adam. Ancak detaylarını anlatmazsam bu bilgi işinize yaramayacaktır, bundan dolayı anlatmaya başlıyorum. Eşyaları taşırken ben Angelica’ya söyleniyordum çünkü çok yavaş hareket ediyordu.”Ah zavallı Angelica, keşke seni telaşlandırmasaydım. “O sırada hızlıca hareket etmeye çalışırken elindeki kutuyu merdivenden düşürdü. İçindekiler takılarım olduğu için sinirlendim ve bağırmaya başladım ancak siyah saçlı, yeşil gözlü, 1.78 boylarında bir adam elinde düşen kutuyla merdivenden çıktı. ‘Galiba bunu düşürdünüz, han’mfendi.’ Arkasını dönen Angelica korkudan elini adamın suratına çaktı ve geri çekildi. Sonra neler olduğunu anlayınca saçını geriye toplayıp adama yardımcı olmaya ve ondan özür dilemeye başladı. Cesedini veya hakkındaki bilgileri incelediniz mi bilmiyorum ama Angelica hayallerin kızı olarak da adlandırılabilirdi. Sonları kıvırcık sarışın saçları bebekimsii suratında birer tablo gibi duran mavi gözleri ve ailesinin varlıklı olmasına rağmen mütevazi davranışlarıyla tanıştığı gibi aşık olmuştu onu gören bütün adamlar. Tabii ki Thomas ayrıcalıklı değildi.

O günden sonraki her flörtleştiklerinde bizler başında toplanıp ne kadar tatlı olduklarını ve Angelica’ya yakışacak gelinlikleri konuşuyorduk. Ancak Harriet’in kıskançlığı ve Mary Anne’in kendini ne kadar yalnız hissettiği gün ortadaydı. Beni sorarsanız ben Angelica’nın bu kadar hızlı ilerlemesinin sağlıksız olduğunun farkındaydım ve onu her seferinde uyardım.” Keşke… Keşke beni dinleseydin… Belki o zaman senin bu yasını tutmak zorunda kalmazdık Angelica… Keşke… “Bir gün bizi Thomas evine yılbaşı partisine davet etti. Aralığın kaçıydı hatırlamıyorum ama 17’si olabilir. Hepimiz heyecanla kimi götürmemiz gerektiğini tartışırken ben Angelica’nın Harriet ve May Anne’nin ikisine de iğrenerek baktığını yakaladım. Sonrasında haber vermeden koşarak tuvalete kitledi kendisini. Evde bir tek ben kalmıştım çünkü diğerleri tüymüştü. Ağlayışını duyduğum için kapıyı zorladım ve bir süre sonra açıldı. Neden bu kadar üzgün olduğunu sorduğumda Thomas’a ağzına geleni saydırdı. Öğrendim ki hem Harriet hem Marry Anne ile aldatmış kendisini. Birkaç gün sonraki partide aralarının düzelebileceğini ve beklemesi gerektiğini söyledim. Ne kadar inatlansa da sonunda ikna oldu. 30 Aralık 1927 sabahında bütün arkadaşlar toplanmış ağlaya ağlaya olanların ne kara yanlış olduğunu konuşuyorduk. Birkaç saat sonra dekorasyonlarda yardımcı olmak için alt kata, Thomas’ın apartmanına indik. O kadar kavga ediyorlardı ki Angelica ve Thomas, sonunda üst kattaki Angelica’nın odasına gitmek zorunda kaldılar. Marry Anne her ne kadar zengin olmasa da babası zamanında önemli otellerde çalıştırdığı için dekorasyonda iyiydi. Harriet zaten bunun için doğduğuna inanıyordu. Hayatta ev hanımlığı yapıp tatlı yemekten başka bir amacı olmayan züppe kızı. Bir süre sonra üst bizim üstümüzdeki Rutherford amca bağrışlardan rahatsız olduğu için Angelica ve Thomas aşağıya indi ve bizi yukarıya iteleyip kakaladılar. Rutherford amca ne kadar çemkirik olsa da bu sefer haklıydı, ne diyebilirim. Birkaç saat vahşi hayvanlar gibi bağırarak hangisinin baskın olduğuna karar vermeye debelendikten sonra garip bir sessizlik çöktü. Başta rahatlatıcı olsa da 1 saat sonra hala hiçbir ses gelmeyince ben ve Marry Anne şüphelenmeye başladık. Thomas’ın apartmanına yavaşça girdim çünkü Angelica ondaki anahtarı üst katta bırakmıştı. İlerledikçe sanki bir kutuya konulmuşum ve yavaşça üstüme kapakları kapanıyor gibi hissettim. Hayatımda hiç bu kadar büyük stres altında olduğumu hatırlamıyorum. Mutfağa doğru ilerledikçe yerde kırmızı lekeler görmeye başladım. Kan dışında hiçbir şey olmadığı belliydi. Sonra önümdeki o korkunç sahnenin başlangıcı göründü. Yerde mutfaktan odanın içine kadar Angelica’nın sürüklendiğinin kanıtı bir akşam güneşi gibi kıpkırmızı parlıyordu. Korkudan titresem de bacaklarımın hareketini kabul edemiyor ve ilerlemeye devam ediyordum. Sonra önümde belirdi. Arkadaşımın korku içinde ama bir o kadar da boş bakan suratı. Hiçbir yere odaklı değildi, sadece tavana bakıyordu. Yanı başında duran Thomas hem korkudan hem ne yaptığını fark ettiğinden dolayı sinirleri bozulmuş bir şekilde gülmeye başladı. Ben ise birkaç saniye orda dikildim ve sonra boğazım acıdığı için tuttuğumda aslında çığlık atıyor olduğumu fark ettim. Devamı bende yok, çünkü bayıldım. Umarım yardımcı olmuşumdur efendim.”

Adamın o anda suratındaki korkunç ifadeyi görmek bir anda “Cidden bu kadar talihsiz bir olay nasıl da başıma geldi? Niye ben? Niye Angelica? Bunu hakedecek ne yaptık biz?” diye kendimi ve evreni sorgulamama sebep oldu. Birkaç saniye durduğu yerde suratıma boş boş baktıktan sonra söyledi “Tamamdır Bayan…” “Kohler, Lillian Kohler.” “Bayan Kohler. Ben size birkaç güne en geç haber vereceğim. Başınız sağ olsun.”

Angelica, eğer beni yukarıdan duyabiliyorsan bil ki özür dilerim. Keşke bunlar olmasaydı, keşke o gün seni strese sokmasaydım. O güzel elbisenle çok güzeldin, beyaz bir güvercin gibi. Ancak takım elbiseli ölüm meleğin senin kanatlarını kırdı. Keşke ona kanmasaydın. Keşke, keşke, keşke…

(Visited 50 times, 1 visits today)