Toplum içinde bir söylenti ya da kalıplaşmış düşünceler yerleşmiş ise onları kazımak maalesef ki çok zordur. Adından da anlaşılacağı gibi, bu kalıplar belli fikir ve durumları sınırlamak ya da bir şeyi belirli bir düzene oturtmak için vardır. Bunları bizler ne kadar yıkmak istesek de, toplumun “yozlaşmış” kısmı denilen, bilgi eksikliğinden değil de düşünce yetisinin gelişmemiş ve sağlıklı düşünme yetisine sahip olmayan insanlardan dolayı kaynaklanan kapalı ve dar fikirler yüzünden bu kalıpların kırılması bir hayli zordur.
Bu sınırlandırmalar bir cinsiyet tercihinden ya da en doğal olan fakat yozlaşmışlık nedeniyle saptırılmış kadın erkek eşitliği de olabilir. Doğduğumuz andan itibaren eşit olmamız gereklidir ki özgür olduğumuzu hissedelim ve toplumun baskısından kurtulabilelim. Fakat tarihte çok görülen ve günümüzde de hâlâ devam eden kadın erkek eşitsizliği çok büyük ve akılalmaz bir sorundur. Ne kadınların erkeklere ne de erkeklerin kadınlara ihtiyaçları vardır. Bu kaçınılmaz bir gerçektir, ne kadar bir kesim tarafından inkâr edilse de.
Kadın veya erkek kimseye ihtiyacı olmadan yaşamsal faaliyetlerini sürdürebilecek kapasiteye sahiptir. Hatta inanmayacaksınız ama, bu biyolojik anlamda da mantıksal anlamda da böyledir. Ne kadının bir başkası tarafından korunmaya, ne de erkeğin bir başkasını -konumuz olarak kadını- korumasına ihtiyaç yoktur.
“Evde kocanı beklersin o eve gelince de yemeğini önüne koy, sen kadınsın evinde otur ‘beyin’ sana bakar, kadın kısmısı bir de işe mi gidecekmiş daha neler, sana hakaret edenlere bağırma kocana bırak o işi, bir ‘bayana’ bağırmak yakışmaz ve daha niceleri…” Kadınlar geçmişten bu yana erkeklere emanet sayılan, kendi ayakları üzerinde duramayan, kendi fikirleri olmayan bir “hizmetçi” olarak görülmüştür. Bunun nedeni biz doğruyu yanlışı akıl edebilen ve sağlıklı düşünen insanlar tarafından anlaşılmamış olsa da, bu konu hakkında baş kaldırıldığında ya da protesto edildiğinde de kötü sonuçlar doğmaktadır. Örneğin kadının herhangi bir erkeğe ihtiyaç duymadığı fikrini savunanlara psikolojik baskı yapılmaktadır. Ya da sokaklarda sadece yürürken protesto yapan kadınların hapse giriyor olması da akılalmaz bir durumdur.
Bir toplumda bir kadın pekala tek başına hiç kimseden yardım almadan yaşayabilir. Bunun bir sürü örnekleri de vardır. Örneğin iş kadınları, üniversitede okuyan öğrenciler, emekli kadınlar, kadın girişimciler… Kadının bir erkeğe ihtiyacının var olduğu gibi kısıtlandırılmış fikirler yüzünden oluşan ön yargılar sadece erkeklerin gururunu okşamakla kalmıyor, kadınların da özgüveni yıkıyor. Fakat buna karşı çıkıldıkça hâlâ düzelme gibi bir ihtimal var. Buna çözüm getirmek gerekirse, bu ön yargıları kadınların tek başına ayakta durabildiğini göstererek yıkabiliriz. Mesela, kadın girişimciler veya başka dallarla ilgili konferanslar düzenleyebiliriz ya da bu konu ile ilgili kuruluş veya dernekler kurarak toplumun katılaşmış ve kalıplaşmış bu önyargısını yıkabiliriz.
Unutmayın Fay Weldon’ın da dediği gibi; “Balığın bisiklete ihtiyacı ne kadarsa kadının erkeğe ihtiyacı o kadardır.”