Merakın Açamayacağı Kapı Yoktur

Temmuzun öğle sıcağında, yine top peşinde koşuyorduk. arkadaşlarım ve ben çok yorulmuştuk ve su içmeye gitmiştik. Annem yine “Nasıl bir zevk alabiliyorsunuz bu sıcakta kendiniz paralarken, anlamıyorum.” demişti. Artık alışmıştım annemin bu sözlerine. Ama “Hep aynı terane” diye düşünmeden edemiyordum. Suyumu içtikten sonra fırladım sokağa. Ateş ve Mehmet, “Ağaç olduk seni beklerken.” diye sitem ettiler bana. Ama yapabileceğim bir şey yoktu. Parkta oturup, hava alırken; gözümüze bir şey çarptı. yeni bir inşaat gibiydi. Ama ne yaptıklarına dair en ufak bir fikrimiz yoktu.

Günler birbirini kovaladı ve en sonunda inşaat bitti. İşin ilginç tarafı, hala ne olduğunu bilmiyorduk ve bu merak, bizi yiyip bitirecekti. Aklımıza o kadar çok şey geliyordu ki, artık sıkıldığımızda parka gidip birer gazoz aldıktan sonra, bunun ne olabileceğini tartışıyorduk. Geçen günler boyunca kendimize yeni ve farklı zevkler edindik. Zaten hepimiz aynı sınıfta olduğumuzdan ve çok iyi anlaştığımızdan dolayı, birbirimiz etkiliyorduk. Hobilerimizden bir tanesi ise yazılım ve programla idi. Yaşımızdan dolayı, herkesin teknolojiye ilgisi vardı. Fakat bizimki bunun biraz daha ötesinde idi.

Bir gün yazılım dersimizde, öğretmenimiz bize “Sizi ünlü bir yazılım firmasının yeni açtığı bir yapıya götüreceğim” dedi. Biz çok heyecanlanmıştık. Çünkü gideceğimiz yer, bizim üzerine saatlerce tartışıp, ne olduğunu anlamaya çalıştığımız yapıydı. Fakat o yapıyla ilgili merakımız hala dinmemişti. Nedeni şu ki: Biz öğretmenimize gidip de bu yazılım şirketi, o yapıyı ne için kullanıyor diye sorduğumuzda, öğretmenimizden alabildiğimiz tek cevap “Sıra dışı amaçlar için kullanılıyor.” olmuştu. En azından, artık ne için kullanıldığını öğrenecektik. Başka bir gariplik ise, internet üzerinden de herhangi bir bilgi alamamıştık. Bu yapı adeta gezileri kabul edeceği güne kadar kendini sır gibi saklayacaktı. Aslında bir tek biz değil, bu yapının varlığını gören herkes bir merak içindeydi.

 

  Bir haftanın ardından gezi günü geldi ve biz de hazırlanıp yola çıktık. Yapıya vardığımızda, aslında kocaman bir yeşillik alan ve spor alanları olduğunu gördük. yani aslında biz sadece ana binayı fark etmişiz. Onun dışında adeta devasa bir kampüsü vardı bu yapının. Ana binaya girdiğimizde, dikkatimizi çeken ilk şey, mimarinin fütürist olmasıydı. Ardından yanımıza rehber olarak yirmili yaşlarında bir adam geldi. kendini tanıttı ve bize rehberlik edeceğini söyledi. Bu yazılım ve programla firması, ülkemizin girişimci ve yenilikçi firmalarından biriydi. bir sürü tasarım, plan ve proje vardı. Bu firmanın beni en çok içine çeken ve bence başarılı olmalarındaki en büyük sebep, çalışma stilleriydi. Çalışanların bulunduğu ortam son derce rahat ve havadardı. insanlar rahat bir şekilde çalışabiliyordu.

Gezinin devamında, bir oda gördük. Kapısında “Girilmez!” yazıyordu. Rehberimize buranın ne olduğunu sordum ve bana cevap olarak “Orası daha yapım aşamasında bir yer. Yetkili birimlerin dışında kimsenin detaylı bir bilgisi yok.” dedi. Bu konuşma bende bir meraka sebep oldu. Oraya girmeliydim. gezinin sonlarına doğru oradaki açık hava kafeteryalarının birinde yemek yerken, Mehmet ve Ateş’e durumdan bahsettim ve onlar da dikkat dağıtacaklarını söylediler. Onlara güvenerek fark edilmeden oradan uzaklaştım. Amacım kapıya ulaşmaktı ve kapıyı açmaktı. Kapıyı nasıl açacağıma dair en ufak bir fikrim yoktu. Ana binaya girdim ve etrafa bakınmaya başladım. Müdürün odası gözüme çarptı. içeride kimse yoktu. Müdürün odasına girdim ve çekmeceleri karıştırmaya başladım. Yapı, daha yeni olduğundan dolayı bazı şeyler hala tam değildi. Bu tam olmayan şeylerden biri de güvenlik kameralarıydı. Çekmecelerin birinde bir tane kart buldum. O kapı da bir kartla açılıyordu. Kartı aldım ve kapıya gittim. Aklımda o kadar çok şey vardı ki… Acaba ne olabilirdi? Belki yeni daha fazla çalışma alanı veya yeni bir teknoloji. Daha fazla beklemedim ve “Girilmez!” yazan kapıyı ardına kadar açmış bulundum. İçeri girdikten sonraki manzara inanılır gibi değildi. Gördüklerim nadir şeyler değildi. Fakat ilk defa böyle bir şeyle karşılaşıyordum. Burası bir sunucu çiftliğiydi. Sunucu çiftlikleri, genelde bir bilgisayarın yapabileceğinden daha fazla sunucu işlevselliği ,yani bilgi depolama, sağlıyorlardı. Yani biz bunlara, Bu yazılım şirketinin bilgi bankası diyebiliriz. Bu sunucu çiftlikleri teknolojik duvara benziyorlardı. Orada bolca fotoğraf çekindikten sonra hemen oradan çıktım ve müdürün odasından aldığım anahtarı yerine koydum. Elimi çabuk tuttuğumdan dolayı sınıfımızı kafeteryada yakaladım ve olan biteni Mehmet’le Ateş’e anlattım.

Kesinlikle canlı bir şekilde görmesi çok zor bir şeyi gördüm ve bu anıyı unutacağımı düşünmüyorum. O kapıyı geçerken inanılmaz derecede heyecanlandım ama heyecanım gereksiz değildi ve sonucunda çok mutlu oldum. En azından merakımı dindirmeyi başarmıştım. Bakalım daha ne gibi maceralara atılacağım.

(Visited 36 times, 1 visits today)