16. yüzyılda yaşamış önemli Fransız deneme yazarı olan Michel de Montaigne “Denemeler” adlı kitabındaki “Aramızdaki Eşitsizlik” adlı denemesinde Yunan tarihçi ve deneme yazarı olan Plutarhos’tan alıntı yaparak yazmıştır ki “Hayvan ve hayvan arasında pek büyük ayrılık yoktur, insanla insan arasında olduğu gibi.” Peki o zaman biz kadınlar neden yıllardır olmayan bir farlılık veya ihtiyaç için mücadele veriyoruz?
Günümüzde, geriye dönüp baktığımızda hangi ülkenin kadınlara ilk seçme ve seçilme hakkı verdiği, hangi ülkenin kadınlarının ilk kez çalışma gücünde yer aldığı gibi gelişmelere bakarak o ülkenin ne kadar gelişmiş veya medeni olduğunu değerlendiriyoruz. Fakat bu gelişmeler her ne kadar eski halden daha olumlu yönde olsa da kadınların zaten sahip olduğu hakların onlara iadesi gibidir. Bu gelişmeler o ülkelerin ne kadar medeni olduğunu değil, ne kadar az geride kaldığını göstermektedir. Bu nedenle kadınların yıllardır içine girdiği bu hak mücadelesini vermesine gerek kalmamalıydı. Zaten kadın ile erkek eşit olduğu için ,nasıl ki erkekler siyasal ve toplumsal hakları için mücadele vermek zorunda kalmamıştır. Aynı şekilde kadınlarında bu hakları kazanmak mücadele vermesine gerek kalmamalıdır.
Kadınlar zaten doğuştan sahip olması gereken hakları çok daha sonradan ve erkeklerin elinden büyük uğraşlar, protestolar ve şimdiye kadar süre gelmiş düzene karşı gelerek almak zorunda bırakılmıştır. Öyle ki bazı ülkelerde kadınların araba kullanması bile kısıtlanmıştır. Zaten baştan beri sahip olmaları gereken bu özgürlüklere bu kadar geç kavuşmalarının yanı sıra bu hakları kendileriyle aslında tamamen eşit olan erkeklerin onayıyla kazanmaları her özgür düşünen insan için kabul edilemez görülmelidir.
Kadınların sonradan sahip olduğu haklardan bazıları: Çalışma gücüne katılmaları; ekonomik özgürlüklerini kazanmalarında büyük rol oynamıştır, bunun sonucu olarak sosyal hayatlarında da pek çok özgürlüğün yolunu açmıştır. Bu hak onlara Sanayi Devrimi’nden sonra verilmiş olsa da çalışma koşullarının zorluğuna, 8 Mart 1957 New York protestolarında, yine kadınların mücadelesiyle ışık tutulmuş ve koşullar gözden geçirilerek kadınların başarısı ile tekrardan düzenlenmiştir. Bu olay tarihe Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak geçmiştir. Bir diğeri de, kadınlara verilen seçme ve seçilme hakkıdır. İlk kez 1893 yılında Yeni Zelanda’da verilen bu hak ile kadınlar yaşadıkları ülkenin yönetiminde söz hakkına sahip olmuştur.
Sonuç olarak, kadının erkekle doğuştan eşitliği, hayatın zorlukları karşısında kimseye ihtiyacı olmadan kendi ayakları üzerinde durabileceği gerçeği ve erkekle aynı haklara doğal olarak sahip olması gerekliliği, kadının hayatında erkeği bir ihtiyaç değil bir seçim olarak görmesini sağlamıştır. Yukarıda bahsettiğim nedenlerin ışığında şu sonuca ulaşıyoruz ki bir kadının erkeğe, bir balığın bisiklete ne kadar ihtiyacı varsa o kadar ihtiyacı vardır.