Hürriyet… Hayatımızda içtiğimiz su, soluduğumuz hava ve yediğimiz yemek kadar elzem olan bir kavramdır. Aslına bakacak olursak biraz önce saydığım davranışları yapmamızı sağlayandır hürriyet. Eşitlikçidir; zengini, fakiri; uzunu, kısayı; genci, yaşlıyı ayırt etmeden, hayatımızdaki birçok şeyin aksine herkesin hayatında eğer yeterince özveri gösterirlerse olabilecek bir durumdur. Kelime anlamı tam olarak şu şekildedir: Herhangi bir koşulla sınırlanmama ,zorlamaya, kısıtlamaya bağlı olmaksızın düşünme ve davranma durumu.
Bu yüzden bir bayrak o ülkenin bağımsızlığını ve hürriyetini temsil eder aslında. Çünkü bir bayrağın dalgalanmasını önleyebilmek için ancak onu direkten indirmek gerekir. O yukarıda olduğu müddetçe hiçbir güç onun dalgalanmasına engel olamaz, isterlerse onun önüne kocaman bir engel koysunlar, o yine de dalgalanmak için bir yol bulur.
Ama bu bağımsızlık yolunda yapılan mücadelenin elbette onu kazanma ve zirveye ulaşma yolunda bazı zorlukları olacaktır. Çünkü kıymetli olan hiçbir şey mücadele edilmeden elde edilemez. Kurtuluş Savaşında da görüldüğü gibi zorluklar ya da güçlükler ne olursa olsun milletimiz yolun sonundaki ışığı görerek bu mücadeleye korkusuzca devam etmişlerdir. Ve bunu kesinlikle söyleyebilirim ki; ben hürriyeti ve onun tehlikelerini, köleliğin sakinliğine tercih ederim.
Bir kuşu düşünün mesela, ona altın kafes bile sunsalar o yine de kanatlanıp uçmayı tercih eder. Çünkü o bilir ki havadayken karşılaşacağı tehlikeler bile ömür boyu kapalı bir kafesin içinde yaşamaktan daha iyidir. Bu kafes elmaslarla döşenmiş olsa bile…
Kölelik basit yolu seçmektir, teslim olmaktır; hep dik durması gereken başını öne eğmektir. Bana dünyaları verseler bile kendi hürriyetim hiçbir şeyden önemli değildir benim için. Ne olursa olsun canımı vermek pahasına bile olsa bağımsızlığı seçerim, tıpkı askerlerimizin bizim refahımız ve hürriyetimiz için yaptıkları gibi…
”Kişisel özgürlük salt olamaz; başkalarının hak ve özgürlüğü ve milletin ortak çıkarları kişi özgürlüğünü sınırlar.” demiştir Mustafa Kemal Atatürk, sanki benim yazdıklarımı okumuş gibi. Ama değinilmesi gerekilen bir konu daha var kanımca, sen bir başkasının özgürlüğünü kısıtlayana kadar özgürsündür, ne zaman ki o sınır aşıldı, işte o zaman o kişi senin kölen olur, arkadaşın değil. Bu hususta çok dikkatli olunmalı bence çünkü bu çok hassas bir çizgidir, böyle yaparak köleliğin olmaması gerektiğini savunurken aslında istemediğin davranışı yapan sen olursun.
Kölelik ya da hürriyet sadece fiziksel yollarla ortaya çıkabilen kavramlar değildir. Birini bir zindana kilitleyip ona kölelik yaptırmak çoğumuza çok ilkel bir davranış gibi gelse de düşünce köleliğini çoğumuz günlük hayatımızda farkında olarak ya da olmayarak yapıyoruz aslında. Şöyle ki güvendiğimiz veya saygı duyduğumuz insanların söylediği sözlere hiç düşünmeden, sorgulamadan inanmak seçebileceğimiz en basit ve kolay yoldur. Etrafımıza baktığımızda bunu bu şekilde yapan birçok insan var, kişinin kim olduğunun lüzumu yok: öğretmeni, akrabası, müdürü belki de anne ve babası. Sırf onlara güvendikleri için onların dediklerinin sonunu ya da getirdiklerini düşünmeden harfi harfine uygulayan insanlar var. İşte tam olarak bu yüzden düşünce bağımsızlığı çok önemli, yanlış olduğunu düşündüğümüz bir düşünceye gerekirse karşı çıkmak ya da ilave olarak kendi düşüncelerimizi belirtebilmek için. Çünkü unutmamalıyız ki bu dünyanın tek bir doğrusu yok ve hayatta olduğumuz sürece en değerli varlığımız olan hürriyetimizi var gücümüzle savunmalı, kaybetmemek için her şeyimizle savaşmalıyız.