Yorucu bir günün ardından eve doğru yol alıyordum. O gün trafik öbür günlere kısayla daha yoğundu ve ben bu yorgunlukla yolculuğu nasıl geçireceğimi bilmiyordum. Bu sebeple otobüsün camına yaslanarak kısa bir şekerleme yapmaya karar verdim. Yol pek düzgün olmadığından sarsılıyordum ama bu düşündüğüm son şeylerden biriydi. Uyku ile verdiğim savaşa yenik düştüm ve gözlerimi kapadım.
İş arkadaşımın beni dürtmesiyle gözlerimi araladım hafifçe. 1 saat ne kadar da hızlı geçti diye düşündüm içimden. İnmek için hazırlanırken bana daha varmadığımızı, hatta polisler tarafından durdurulduğumuzu söyledi. Nedenini çok geçmeden öğrendik. Otobüste yabancı madde bulunduğuna dair bir ihbar vardı. Polisler otobüsü, yolcuları ve görevlileri aramak için durdurmuştu. Bu yorgunluğun üstüne bir de arama mı yapılacak diye geçirdim içimden. Uzun bir gece geçireceğimiz belliydi.
Bir saatin ardından herhangi bir ipucuna rastlanamamıştı. Polisler suçlu olmadıklarından emin oldukları insanları evlerine yolluyordu. Geriye çok insan kalmamıştı ama ben neden hala bu grubun içindeydim kavrayamamıştım. En azından iş arkadaşım da benimleydi, bu bir nebze de olsa içimi rahatlatıyordu.
Arama süresi bittikten sonra polis arabaları ile karakola götürüldük. Sorgu için hepimizi farklı odalara aldılar ve olayları anlatmamızı istediler. Bu süreçten sonra çok bunalmıştım ve ailemi arayıp haber vermek istedim. Çantamı sorduğumda polisler, burada olmadığını incelemeye gittiğini söyledi.
Çok geçmeden dünyam başıma yıkıldı. Aradıkları maddenin benim çantamda bulunduğu bilgisi geldi karakola. En ufak açıklama yapmama izin vermeden nezarete götürüldüm. Uzun bir gece olacaktı demiştim ama böylesine uzun olacağını bilmiyordum…
Günler, haftalar, aylar birbirini kovaladı. Hakim karşısına çıktım, alanında profesyonel insanlarla savunmamı yaptım ama nafileydi. Bu durumda tutuklu yargılandım. Ceza evine sevk edilirken tüm olanları düşündüm. Asla bu işlere girişecek biri değildim. Komplo düzenlenmiş olabilme ihtimali aklımdan çıkmıyordu. Bu düşüncemi süreç boyu herkesle paylaşmıştım ancak kimse aydınlığa kavuşturamamıştı.
Ceza süremin başlarında arkadaşlarım, ailem ve tanıdıklarım ziyarete gelirlerdi. Gitgide sayıları azaldı ve bire düştü. O da iş arkadaşımdı. O günü asla unutamadığını ve daima bana inanıp güvendiğini söylerdi her gelişinde. Ben de ne safmışım, dostum olduğunu düşünürdüm onun.
Cezamın bitmesine bir yıldan az bir süre kalmıştı. Tekrardan arkadaşım geldi ziyarete ancak bu sefer yorgun ve sefil bir haldeydi. Karşıma oturarak ellerini cama uzattı ve ağzından şu kelimeler döküldü: “Bunca zaman senden sakladığım bir şey var ama dinlemek istediğine emin misin?” Anlam veremeden evet dercesine başımı salladım.
Görüşme süresi boyunca kelimeler ve gözyaşları konuştu. Benim üstüme suç atmaya çalıştığını, bunun işe yaramayacağını ve kimseye bir şey olmayacağını düşündüğünü söyledi. Ama planı ters tepmişti ve bu olayı vicdanına kabul ettiremediğinden bahsetti.
Hayatımda kalan tek insanın bana ettiği ihanet yüzünden kalması gerçeğine inanamıyordum. Onun yüzünden hayatımın en güzel yıllarını ceza evinde geçirmiştim ve bunun geri dönüşü yoktu. Sonra bir mucize oldu. Bir el usulca omzuma dokundu. Ondan her ne kadar şüphe etmeyip ayıp ettiğini savunsamda beni dinlemeyip görüşmelerimizi kayıt altına alan avukatımdı. Çok geçmeden avukatım her şeyi gün yüzüne çıkardı ve tahliye edildim.
İş arkadaşım ise alması gereken cezadan çok daha ağır bir ceza ile yargılandı. Hiçbir şeyin geri dönüşü yoktu fakat en azından adalet yerini bulmuştu.