Yine bir cuma akşamı… Dışarısı nasıl da yağmurlu… Sanki yağmur beni içeri alın der gibi, tüm gücüyle cama vuruyor. Gök gürlemesi de eksik kalmıyor tabi… Aç bir aslancasına kükrüyor gökler. Ben de yatak odamda oturmuş, yorganımın altına saklanmışım. O küçük yaşımla yorganımın beni her kötülükten koruyacağına, hiçbir şeyin bana zarar veremeyeceğime inanıyorum. Tabi içeride olmanın verdiği huzur da var. Her gürlediğinde aydınlanan gök yüzü bu karanlıkta dışarıyı aydınlatıyor. Ben de bu ışıkların perdemin arasından sızıp duvarda dans edişlerini izliyorum. Müstakil evde oturduğumuzdan ışık buraya az geliyor. Ama bir o kadar da güzel görünüyor. Bir anda yerden tavana kadar uzanan penceremde bir takırtı duymamla ayağa kalkıp perdemi aralamam bir oldu.
Yorganımı yerde sürüye sürüye pencereye doğru ilerledim. Ellerim perdeye gitti. Tutup yavaşça araladım ve gördüğüm şey yüreğimi paramparça etti. Küçük bir köpek yavrusu patisini cama vuruyor ve öylece çimlerin üzerinde yatıyor. O an bir cesaretle yorganımı yere bıraktım. Üzerimde elbise gibi duran, ablama ait bir tişört; altımda ise hiçbir şey yoktu. Ayağımda çorabım bile olmamasına aldırış etmeden dış kapıya doğru koşmaya başladım. Parmak uçlarımda, minik ellerimle kapı koluna uzandım ve kapıyı açmayı başardım. Dağınık saçlarımın ve tişörtümün bardaktan boşalırcasına yağan yağmurda ıslanması umurumda değildi. Minik çıplak ayaklarımla sırılsıklam olmuş çimlere basarak koştum. Benim odamın penceresinin önüne gelene kadar kıyafetlerimle suya düşmüş kadar ıslanmıştım. Penceremin önünde durdum ve küçük köpeği incelemeye başladım. O da en az benim kadar ıslaktı. Hatta belki daha fazla… Kim bilir ne kadar süredir dışarda… Soğuktan tir tir titriyordu zavallı köpek. Onu korkutmamaya çalışarak kucağıma aldım. Ne yazık ki daha acı bir sonuçla karşılaştım. Köpek yavrusunun tek bacağı yoktu. Sanki hayatım ona bağlıymışçasına sıkı sarıldım minik yavruya. Geldiğim yönde geri döndüm ama adımlarım yavaştı. Köpeği korkutmak istemiyordum. Minik ayaklarım ıslak çimlerde yürümekten üşümüştü. Daha da beteri soğuktan acımaya başlamışlardı. Ben de titriyordum kucağımdaki yavru gibi. Ama her şeye rağmen adımlarım hızlanmadı. Kapıya vardım ve küçük ellerimden biriyle kapıyı tıklattım. Anne ve babam kapıyı telaşla açtılar ve korku içinde bana baktılar. Bakışlarından ne kadar endişeli oldukları anlaşılıyordu. Ablam da geriden beni izliyordu. O da en az annem ve babam kadar korkmuştu. Beni hemen içeri aldılar. Kafama bir havlu koyup saçlarımı kurutmaya çalışan annem bana art arda ne kadar korktuklarını anlatıyor, öğütler veriyordu. Kucağımdaki köpeği far ettiklerinde beni sorulara boğdular. Nasıl buldun, nereden buldun gibi sorular havada uçuşuyordu. Sonunda soru sormayı bırakıp konuşmama izin verdiklerinde onlara her şeyi anlattım. Köpeğin haline üzülen ailem ona yemek, su ve yatak hazırlarken benim üzerime de kalın kıyafetler verdiler. Bir süre köpek bizde kalacaktı. Köpeğin yatağını benim yatağımı ucuna sıcak bir yere yaptılar. Köpek de dahil herkes yattı ve kendini uykunun kollarına bıraktı.
Sonraki sabah telaşlı bir ev haline uyandım. Kalkar kalkmaz köpek yavrusuna baktım ama küçük köpek yerinde yoktu. O an ben de telaşa kapıldım. Üzerimdeki polar, tavşan desenli pijamalarımla ve yine çıplak olan ayaklarımla içeri koştum. Salona ulaştığımda köpeğin koltuklardan birinde sakince uyuduğunu fark ettim. Tam rahatlayacakken ablamın ağladığını gördüm. Babam ve annem de bir köşede doktor görünümlü biriyle konuşuyorlardı. Ablamın yanına oturup neler olduğunu sordum. Minik köpeğin ömrünün kısa olduğunu ve kısa süre içerisinde hayatını kaybedeceğini öğrendiğimde yanaklarımın ıslandığını hissettim. Gözlerimden akan tuzlu yaşların tadını alabiliyordum. İçimde bir şeyler koptu ve bir anda sinirlendim. Bu haberi bize verdiği için doktora sinirliydim. Çocuk aklı işte… Ama o an verdiğim ani kararın her şeyi değiştireceğini bilmiyordum. Ablama daha iyi bir veteriner bulmak için dışarı çıkmayı önerdim ama ablam veterinere güveniyordu. Bunun bir çözüm olmadığını söyledi. Umut yok dedi. Bense köpeği kucakladığım gibi kapıdan fırladım. Önceki gün annemin söyledikleri aklımdan çıkmış, sadece bizi kimsenin bulamayacağı bir yer arıyordum. Sonunda bir ara sokağa girdim ve kucağımdaki minik köpekle beraber yere oturdum. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Bir yandan da her şeyin iyi olacağına kendimi inandırmaya çalışıyordum. İnanmak istemediğim şey ise benim de umudu kesmek üzere olduğumdu. En çaresiz anımdayken omzuma biri dokundu ve bir mucize oldu…
Yorgunluktan ve soğuktan bayılmak üzereyken en son gördüğüm şey ışıkların arasında bir insan siluetiydi. Sonra sanki her şey bir rüyaymış gibi odamda uyandım. Her şey olması gerektiği gibiydi. Annemler başımda toplanmış, iyi olup olmadığımı anlamaya çalışıyorlardı. Ben ise yataktan fırladım. Köpek yavrusunu kontrol etmek için içeri doğru koşarken bir havlamayla olduğum yerde kalakaldım. Bir anda salondan bana doğru minik bir yavru koşmaya başladı. O koşuyordu! Bacağı da yerindeydi! Hayatım boyunca mucize olduğunu düşündüğüm bir çok şey yaşamıştım ama asıl mucize buydu…