Özgürlük nedir diye size sorsam alacağım cevaplar çok belli ve sınırlıdır. Peki özgürlükten bahsettiğimde aklınıza sınır geliyor mu? Benim gelmiyor neden diye sorarsanız ise bu sorunun cevabının bile özgürlüğü belli bir kalıba soktuğunu görürsünüz. Özgürlük sahiden neydi? Kuşlar gibi özgürce gökyüzünde uçabilmek mi yoksa denizdeki dalgalar gibi çılgın, hırçın olmak mıydı? En önemlisi güvenli miydi? Bana sorarsanız cevap zaten belli “Ben hürriyeti ve onun tehlikelerini köleliğin sakinliğine tercih ederim.”
Günümüzü bir kenara bırakıp köleliğin ne demek olduğuna ve neler yaptığına tarihten de örnek verebiliriz. Yıllar önce normal bir durum sayılan kölelikten ve ona karşı çıkan Tubman Stamp’a bakabiliriz. Tubman 1820 yılında ABD’de dünyaya geldi ve doğduğu andan itibaren baskı ve zulüme maruz kaldı. Bu baskıya dayanamayan Tubman kaçmaya karar verdiğinde sonucunun ölüm olabileceğini de biliyordu ama o özgür yürek özgürlüğü için savaşmaya hazırdı. “İki şeye hakkım olduğuna karar verdim; özgürlük ve ölüm. Birine sahip olamazsam ötekini isterim. Hiç kimse beni canlı tutsak edemez, özgürlüğüm için savaşmalıyım.”diyen Tubman sonunda büyük mücadelesini kazanmıştır ,artık özgürdür. O, özgür olmayan hayatın özgür ruhudur ve özgürlüğü için savaşmış, kazanmıştır. Sadece özgürlüğünü kazanmamış aynı zamanda Kölelik karşıtı liderlerden John Brown’a da yardım etmiş ve Amerikan İç Savaşı sonrasında kadın hakları konusunda eylemlere katılmıştır. Kadınlara oy hakkı verilmesini savunan ve Süfrajet Hareketi’nin önde gelen isimlerinden olan Harriet Tubman 1913’te öldükten sonra Amerikan toplumu için cesaret ve özgürlüğün sembol isimlerinden biri olarak tarihe geçmiştir.
Tekrar günümüze dönecek olursak bu durumu şöyle anlatabilirim kafamızın içinde kurduğumuz sınırların dışına çıktığımız zaman özgürlüğe sahip oluruz. Sadece sınırları yıkmamız yeterlidir. Harriet Tubman ise önce aklındaki sınırları sonra çevresindeki sınırları yıktı. Önümüze çıkan yol ne kadar tehlikeli olursa olsun konu özgürlüğünüz olunca hiç düşünmeden atlıyoruz. Tıpkı Tubman’ın dediği gibi “Kimse beni canlı tutsak edemez.” Kölelik kulağa her ne kadar ürkütücü gelse de özgürlükten daha güvenli olduğu kesin. Özgür olmayan insan düşünmez, düşünse bile uygulamaya geçiremez o yüzden başkaları bizim ne yiyeceğimize ve hangi işi yapacağımıza karar verirler. Özgürlük ise tam tersidir işte bu yüzden tehlikeleri ile birlikte gelir.
Kısacası özgürlük Tubman’a göre tutsak edilmemek, George Orwell’e göre birine duymak istemediği bir şeyi söylemek ve Rousseau’ya göre istediği her şeyi yapabilmesinde değil, istemediği hiçbir şeyi yapmak zorunda olmamasıdır. Tarihte birçok ünlü düşünür, önemli siyasi kişiler bu kelimeyi tanımlamış, üzerine kitaplar yazmış, filmler yapmıştır… Herhangi bir tanımı yoktur. Sanırım dünyadaki bunca kelime arasından da bir tanıma sığdırılmayan tek kelime olması da epey bir şaşırtıcıdır. Herkese göre farklıdır ama tek bir şey ortaktır ki o da ne pahasına olursa olsun kimsenin özgürlüğünü vermeyeceğidir.
kaynak:https://tr.wikipedia.org/wiki/Harriet_Tubman