Aşağı Mahalle

Yusuf koşarak Mehmet’in yanına gitti, soluk soluğa kalmıştı.

“Mehmet abi, peşimdeler abi!”

Eliyle odadaki eski püskü tahta sandalyeyi işaret etti.

“Ne oldu, kim peşinde, otur da azıcık soluklan.” dedi.

Bir an onu bu sandalyeye oturtmak doğru oldu mu diye içinden geçirdi ama Yusuf hiç itiraz etmedi.  “Alican’ın adamları abi, parayı bizim aldığımızı anlamışlar. Beni üç mahalle kovaladılar.”

“Öğrenmişler demek ha. Bizi rahat bırakmayacaklar demek.”

“Evet.”  Yusuf masada bulduğu su şişesini çoktan kafasına dikmişti.

“Muhammed’e söyle bizimkileri toplasın, mevzu büyük olacak.”

“Abi direkt geri versek parayı.”

“Olur mu lan öyle 3 milyonu kullanıp geri vermek? Deşerler oğlum bizi, Kafamıza en az iki şarjör mermi yeriz.”

“Değil mi olmaz. O zaman ne yapacağız? O parayı eninde sonunda isteyecekler.”

“Hazır olacağız ve bekleyeceğiz ve geldiklerinde mermiler konuşacak”

“İki katımızdan daha fazlalar, belki nişancılığımız iyi olabilir ama adam başı üç kişi vuramayız.”

“Burası bizim mahallemiz sen rahat ol. Adam başı beş kişi de vururuz. Sen bana Muhammed’i çağır.”

Yusuf hızlı adımlarla odadan çıktı. Aslında pek oda sayılmazdı burası, beş katlı bir apartmanın bodrumunda eskiden apartman sakinlerinin deposu olan şimdilerdeyse içine silah koyulan üç odacık dışında örümcek habitatı olan küçük depolara açılan bir boşluktu. Duvarlar çete üyeleri tarafından yıllar önce krem rengine dikkatsizce boyanmıştı. Boya iki yıl sonra sökülmeye başlamıştı ama kimse duvarı tekrar boyamaya gönüllü olmayınca iş sürekli ertelenmişti. Şu andaysa boyanın yarısından fazlası yerinde yoktu ve duvar yarı griydi. Zemin nispeten daha iyi durumdaydı. En azından bir zemin olduğu belli oluyordu.

Mehmet duvara bakıp boyatmayı düşünüp tekrar üşendi. O duvara bakarken Muhammed odaya girdi.

“Mehmet, yine mi mevzu var?”

“Şu 3 milyonu hatırlıyor musun? Alican’ın adamlarından çaldığımız hani.”

“Dalga mı geçiyorsun, onu alana kadar akla karayı kaç kez seçtiğimizi bile sayamıyorum.”

“Onu almaya geliyorlar işte.”

Bu cümle Muhammed’in üstünde bir şok etkisi yarattı. Alican ve adamları çok kalabalıktı. Abisi Mustafa’nın ölümünden sonra Alican daha da bir gaddarlaşmış, can alırken gözünü kırpmaz olmuştu.

Muhammed’in onu son görüşü sekiz ay kadar önceydi. Abisinin ölümünde kendisi de rol oynamıştı. O zamanlar kendi çetesi vardı küçük de değildi aslında ama Mustafa’nın çetesine karşı devede kulak kalıyorlardı. Mustafa öyle bir çete kurmuştu ki polisler bile işi bırakıp daha yüksek ödemeler için ona katılıyordu, şehirde ondan izinsiz mevzu kopmaz silah ateşlenmez idi. Ta ki bir gün Vali değişene kadar. Eski Valiler onunla iş birliği yapıp gücüne güç katardı ama bu pek öyle değildi. Mustafa’yı öldürtmek için otuz beş kişilik bir ekip kurdu. Bu ekipte Muhammed ve çetesi de vardı. Onu Alican ile birlikte evlerinde yalnız yakaladıklarında evi bastılar. Mustafa’nın kellesini kopardılar ama Vali istediği için Alican’ı rahat bıraktılar. O gece Alican abisini gözlerinin önünde öldüren maskeli adamların hepsini bir gün öldüreceğine yemin etmişti. Bu yemininde kararlıydı da.

Bir gün Alican’ın adamları bir barı basıp 20 kişiyi kurşuna dizmişti. Sekizi o gece Muhammed’in yanındaydı. O zaman Muhammed o gece bara gitmediği için içinden ““İnanamıyorum! Gerçekten ucuz kurtulmuşum!” demişti ama şimdi anlıyordu ki sıra ona gelmişti.

 

(Visited 33 times, 1 visits today)